27 Temmuz 2008 Pazar

Ergenekon’un da adını kirlettiler

Cahiliye Arap toplumunda, Araplar helvadan putlar yaparlar, ona taparlar, karınları acıkınca da yaptıkları putları yerlermiş. Bu olayı hatırladığım zaman yüzümde hep acı bir tebessüm oluşur. İnsanoğlu ne garip değil mi? Önce kendine bir kutsal yapıyor, sonra onu tüketiyor.

Yaptığımız kutsalları bazen yiyor, bazen değersizleştiriyoruz. Aşk gibi yüce bir sözcüğün içini boşaltıyoruz, aşkı basitleştirerek. Mustafa gibi güzel bir ismi Musti ya da Mıstık diyerek, Mehmet gibi manalı bir ismi Memo ya da Memet diyerek bozabiliyoruz. Kutsallık izafe ettiğimiz değerlerimizi, eylemlerimizi tüketmekte, bozmakta kimse elimize su dökemez.

Ergenekon’la, destandaki olaylar akıl dışı da olsa, bir milletin yok olmaya karşı direniş, var olmak için diriliş macerasını anlatırdık öğrencilerimize göğsümüzü kabartarak. Ergenekon destanı ile düşmanın hilelerine karşı uyanık olma gereğini idrak eder, ucunda ölüm de olsa özgürlüğü solurduk ciğerlerimizde derin derin.

Barışık olunduğunda doğanın, insanoğlu için hizmetkâr, tanrının ise kendisine şükredenlere lütufkâr, Türklerin hayvan yetiştirme, toprağı işleme, madeni kullanabilme kültürüne daha ilk çağda sahip olduğunu, böylece atalarımızın gelişmişlik düzeyini anlatırdık çocuklarımıza. Destanların doğası gereği anlatılanlar abartılı da olsa, öğrencilerimiz atalarıyla gurur duyarlardı. Öğrencilerimiz, hayvanları kutsallaştırmanın, kültürel az gelişmişlik olarak destanlar döneminde kaldığını öğrenirler, insanoğlunun bulunduğu gelişmişlik düzeyinden dolayı övünç duyarlardı. Üzgünüm, Ergenekon sözcüğü artık bunların hiçbirini düşündürtmeyecek öğrencilerimize. Onlar da belki, benim acıktığımda putunu yiyen Arapları hatırladığımda yaptığım gibi, acı acı tebessüm edecekler.

Atalarının yeniden doğuş öyküsünün anlatıldığı bir destan değil artık, Ergenekon yeni neslin gözünde. Ergenekon, ideolojisi olmayan derin bir çeteleşme, gayeye varmak için bütün yolların meşru kabul edildiği illegal örgüt demek. Devlete egemen olmak için insan kandırmak, eğitmek, satın almak, öldürmek, bu çetenin yöntemleri arasında. Bürokratlar, öğretim üyeleri, iş adamları, yargıçlar, gazete ve televizyon yöneticileri, muvazzaf ya da emekli askerler, bu çetenin kurucuları ve üyeleri arasında. Hiçbir zaman bir ve beraber olamayacağını düşündüğümüz insanlar, bu örgütün çatısı altında kolayca bir araya gelebilmişler. İnsanları mali, itibari, sosyal durumlarına göre fişlemişler, takip etmişler, kameraya almışlar. Cinayet, suikast, kan, gözyaşı, tehdit, entrika, hile sözcüklerini çağrıştırır oldu Ergenekon. Çocuklar bile kurdukları sokak çetelerine Ergenekon ismini veriyorlar.

Kelimeler, anlamlarını, karşıladıkları eylem ya da kişi ile kazanır. “Gül” sözcüğün güzel olması bu çiçeğin güzelliğindendir. “Batak” sözcüğünün çirkinliği, bataklığın çevreye verdiği koku ve pisliktendir. Edebiyatımızda, bir eylem veya varlığın, taşıdığı özelliklerle isminin paralel olmasına “ismiyle müsemma” denir. Bu açıdan baktığımızda kurulan yüksek rakımlı bu çetenin Ergenekon sözcüğüyle uyumlu olduğunu söyleyemeyiz. Bu çeteye ne ad verilmelidir, bunu bilemem; bu benim işim değil; ama Ergenekon’un mana ve imaj olarak kirletildiğine eminim. Ergenekon kelimesinin yüzlerin buruşmasına, kalplerin hüzünlenmesine, insanların birbirlerinden şüphelenmesine neden olacağından endişeliyim.

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Toprağımızı, havamızı, kalplerimizi kirlettik, birbirimize güvenimizi yok ettik, iletişim aracı kelimelerimizi iğdişledik… Sonumuz hayrola! Allah hepimize akıl fikir versin!

Hiç yorum yok: