Bir ay kadar önce "Ekonomik Kriz Başladı mı?" başlıklı bir yazı yazmıştım. Aralıklı olarak ekonomik konularda görüşlerimi aktarmaya çalışıyorum. Kanaatimce, izlenen ekonomik politikalar, geçmişte yaşanan hatalı politikaların bir tekrarı olup, günü yaşamak uğruna geleceği feda etmek esasına dayanıyor. Hatta girilen riskler geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak kadar büyük, telafisi de çok daha zor.
Benim de katıldığım “ekonomide gidilen yolun sonunun olmadığına” dair görüşlerin adım adım gerçekleşmekte olmasından da büyük üzüntü duymaktayım. Beklenen akıbetin bugüne kadar gerçekleşmemesinin ana etkeni dış ekonomik ve siyasi şartların uygun olmasıydı. Maalesef dış şartlar da artık tersine dönmeye başladı.
****************
Mevcut durumun kötüye gittiğini en bariz göstergelerinden biri olan, “kapanan işyeri sayısı” ile rakamları Şükrü Kızılot’tan aktarıyorum:
“2008 yılının ilk 5 ayında 2007'nin aynı dönemine kıyasla, kapanan işyeri sayısı, yaklaşık yüzde 100 artmış!..”
“5 yıl öncesi ile kıyasladığımızda, 2008'de kapanan işyeri sayısı, 2004 yılına kıyasla yüzde 333 artmış durumda!..”
“2001 krizinde bile kapanan işyeri sayısının, açılan işyeri sayısına oranı 2008 yılındaki gibi değildi!..”
“Kapanan işyeri sayısının, son 10 yılın rekoru olduğu bir dönemde, ekonomik tabloya bakıyoruz; o da iç açıcı değil. Enflasyon tırmanışta, yıllık hedefteki yüzde 169 sapma ile "dünya rekoru" Türkiye'de!.. Faiz oranları, sürekli yükseliyor. Dünyada en yüksek faizin ödendiği ülke de Türkiye!.. Uygulanan yanlış para politikası, ülke ekonomisini kısır bir döngünün içine sıkıştırmış durumda. İşsizlik tırmanışta, son 20 yılın en yüksek oranına ulaştı.”
İşyerleri kapanan işverenler ve işsiz kalan çalışanlar için “ekonomik kriz başlamıştır” demek herhalde yanlış olmaz.
**************************
Krize dair ve faillerine yönelik söylenmenin bir faydası olmaz. Sizin için ister kriz başlamış olsun, isterse “ağır bir ekonomik kriz” çok uzakta bir ihtimal olsun, böyle bir durumda ne yapmamız gerektiğine dair bir düşünce egzersizi yapmanın kesinlikle yararı olacaktır.
TV’ de bir yarışma programı veya bir film seyretme süresi kadar bile zamanınızı almayacak böyle bir düşünme eylemi sizin ve ailenizin geleceğini değiştirebilir.
Bir senaryo üzerinden düşünelim. Diyelim ki kriz başladı. Faizler çıldırdı, borsa çöktü, döviz fiyatları hızla yükselmekte. Çok sayıda şirket batmış, işsizlik çığ gibi artmakta. Çek ve senetler karşılıksız çıkmakta, borçlar ödenmemekte. Siz de çalıştığınız işyerinden çıkarılabilir, işletmenizi küçültmek veya kapatmak durumunda kalabilirsiniz. Kurların fırlamasıyla döviz borçlarınızı, faizlerin yükselmesiyle kredi kartı borçlarınızı ödemek bir kâbusa dönüşebilir. Borçlarınızı ödemek için satmayı düşündüğünüz gayrimenkulleriniz para etmez, alıcı bulunmaz olmuştur.
Önceki kriz dönemlerinden hatırladığınız gibi, bazı kişi ve şirketler krizden hiç etkilenmemiş ve hatta krizi bir fırsata dönüştürerek daha fazla büyümüşler. Krizden çıkış için vazgeçilmez eleman vasfını taşıyanlar işlerini korumakta, kriz öncesi tedbirleri almış şirketler, hiçbir çalışanını çıkarmadan krizden sonrası için hazırlık yapmaktadır.
*******************************
Amacım sıcak bir yaz gününde moralinizi bozmak değil elbette. En ağır senaryoya göre hazırlanmak ve hayatınızı buna göre düzenlemek bir tercih meselesi.
Kriz döneminde ne yapmalı sorusuna cevap aramanın ilk basamağı, olabilecek en kötü senaryonun ne olabileceğinin farkında olmaktır.
Durumunuza göre siz karar vereceksiniz. Geliriniz döviz bazında ise dövizle borçlanmak size zarar vermez. Geliriniz YTL olduğu halde siz, nasıl olsa Amerikan Doları gelecek sene de 1,20 paritesini geçmez deyip, düşük Dolar faizi ile borçlanmayı tercih edebilirsiniz. Gerçekten kriz olmaz ve kurlar da yükselmezse kazanacak olan siz olduğunuz gibi, yukarıdaki senaryo gerçekleşirse kaybedecek olan da siz olacaksınız. Bunun gibi, alınabilecek diğer tedbirler de sizin özel durumunuza ve tercihinize göre belirlenecektir.
"Ne yapmalı" konusunu ileride zaman zaman birlikte tartışabilmek ümidiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder