5 Temmuz 2008 Cumartesi

Siyaset - Yargı Çıkmazı

Siyaset kelimesi, tek başına bile insanın psikolojisini bozmaya yeter hale geldi.
Nasıl bozmasın; o kadar kirlendi ki, bilinen tüm deterjanlar (!), iyi niyetli gayretler,
az sayıdaki masum, temiz siyasetçiler etkisiz hale geldi.
Temizlenmiyor, temizlenemiyor.
Çarşı o kadar karıştı ki, siyaset ne, siyasetçi kim, hangi konuşma siyasi, kafalar karıştı gitti.

Sarf edilen sözler suç mu, değil mi?
Sarf edilen sözün hiç mi hiç önemi yok, söyleyene bak!
A partisinin mensubu söylemişse büyük suç, B partisinin mensubu söylemişse, ya sempatik bir konuşmadır, ya da yanlış anlaşılmıştır (!)
Şu anda Türkiye’de kim veya kimin fikri iktidar, kim muhalefet, var mı net bilgi?

Onu bunu bilmem ama insan düşünmeden geçemiyor;
Acaba en büyük muhalefet, dolaylı da olsa, bir zamanların adalet bakanı olan Mehmet Moğoltay’mı acaba?
Hani “Baykal iktidar olsun intihar etmezsem namerdim” demişti ya, işte o adam.
Hani SHP’nin Adalet Bakanı; "Hükümetten 4 bin kişilik kadro çıkarttım.
Bu kadroları örgütüme vermeyip de MHP'ye ve RP'ye mi verseydim?
Yaptığım suç ise, bu suçu işlemeye devam edeceğim" diyen vatandaş.
İşte o vatandaşın o gün atadıkları, bugünkü en güçlü muhalefet gibi.
Hem de Aslanlar(!) gibi mücadele ediyorlar!
Hem de temsil ettikleri Anayasayı sanki biraz da çiğneyerek.
Öyle ya, ortada bir kapatma davası var.
Ve bu davayı etkilemekten pek de çekinilmiyor...
Var mı bu intiba ya varmayan?
Ee nerde kaldı “Dava sürecinde konuşulmaz” edebi?

AKP kapatılır mı bilmem ama bu vesileyle AKP’ye sempatinin arttığı bir hakikat.
Son anketler de bu görüşü doğruluyor.
Malum söz konusu parti mağdur duruma düşürülmüştür.
Mağdurun yanında yer almak da bizim genlerimizde var.

İşin garibi; Sayın Moğoltay’ın eski arkadaşları, bugün hasbelkader Meclisteler ve uzun süredir yüksek sesle hükümete “Kadrolaşıyorsunuz” diye, büyük bir telaşla veryansın edip duruyorlar.
Tabii bu telaşın sebebi, zamanla dava arkadaşlarının yerleştirdikleri kadrolar adına düştükleri endişe olmalı...
Mevcut Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay üyeleri ve Rektörler bu vatandaşların kadrolaşma sevdasının ekibi değil midir?
Hepsinin aynı istikamette düşünmeleri tesadüf olabilir mi?

İşte bizim en büyük sıkıntılarımızdan biri bu.
İşe; ehil değil, siyasi görüşe göre atama yapıyoruz.
Önce adamın sağcı mı, solcu mu olduğuna bakıyoruz.

Zaten bu ülkede sağ niye var, sol niye var aklım ermiyor ya.
Ne gereği var ve bugüne kadar ülkemize bir getirisi mi oldu?

Hiç yorum yok: