Ülkemizin, aslında uzun zamandır canını acıtan, fakat son günlerde ki alçakça saldırılarla acılarımızı zirveye çıkaran, malum bir konuyla yine karşınızdayım. TERÖR… İki yazılık bir seri ile ele almaya çalışacağım bu konu, kabul edersiniz ki hemen herkesin üzerinde söyleyeceği bir şeylerin olduğu, oldukça geniş bir konu. Mümkün olduğunca genel söylemlerden kaçınıp, terör konusunu farklı bir çizgiden yansıtmak ve sizlerle beraber, ilk yazıdaki gibi yine fantastik bir yolculuğa çıkmak istiyorum. Umarım bunu hep birlikte gerçekleştiririz. Yolculuğumuz başlıyor… TERÖR…
Terör, adı konulmadan daha önce de vardı. Bu anlamda, terör bir kavram değil, bir eylem... Kısaca; terörü terör yapan, hareketin ya da eylemin oluşma ve uygulanış biçimidir şeklinde söyleyebiliriz. Terör eylemlerini çeşitlendirirsek; bireyin bireye uyguladığı terör, devletin bireye uyguladığı terör, bireyin devlete, devletin devlete, toplumun bireye, erkeğin kadına, insanların hayvanlara ve hatta bireyin kendisine uyguladığı terör, vs. Tabiî ki günümüzde bahsedilen terör, profesyonelleşmiş, örgütleşmiş, kurumsallaşmış ve etkileri geniş çaplı olan terör biçimidir.
Ama unutulmamalıdır ki terörü yaratan insanlardır. Ve insanlık var olduğu sürece terör de var olacaktır. Dünyanın terör konusunda algı birliği sağladığını da söyleyemeyiz. Resmi söylemleri bir kenara bırakırsak, ülkelerin terör olaylarına ve örgütlerine yaklaşma biçimlerinde tutarsızlıklar göze çarpar. Hatta devletler bazında terör örgütlerinin daha derin amaçlar için kullanılabildiğini de söylemek abartı olmaz. Zaten genelde bütün terör örgütlerinin kuruluş aşamasında, kendi amaçlarına göre devletlerin istihbarat servislerinin büyük destekleri olduğu günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır. Özellikle güçlü ve derin bir yapıya sahip devletler, resmi söylemlerinde teröre ve terör örgütlerine karşı olduklarını ve de mücadele ettiklerini dillendirseler de, çağlar boyunca terörü ve örgütlerini beslemişlerdir. Kendi devlet çıkarları için başka ülkeler üzerinde kullanmışlardır. Hatta paranoya denmeyecek olursa, menfaatleri için kendi toplumlarına bile uygulamışlardır. Günümüzde bunların açık örnekleriyle karşılaştığımız halde, toplumların terörü Mars’tan gelmiş gibi algılamaları hayret vericidir. Terörü yaratan derin sistemlerin, toplumların teröre bakış açılarında da çeşitli çalışmalarda bulunduklarını söylemek pek uçarı bir söz olmaz. Bu perspektiften sonra terör konusuna iki yönden devam etmek istiyorum.
Dünya ve terör;
Son yıllarda üç kavramın yaşamımızı kuşattığını görmekteyiz. DEMOKRASİ - İNSAN HAKLARI - TERÖR… Dünyada her ne yapılıyorsa ve kim yapıyorsa, bu üç kavramdan ilk ikisi amaç olarak, sonuncusu ise sonuç olarak karşımıza çıkmakta. Son 200–250 yıla bakmak istiyorum. Hiçbir ön hazırlık yapmadan aklıma ilk gelenleri sıralayayım; Köle ticareti ile katledilen milyonlarca siyahî insanlar, Milyonlarca Kızılderililin soykırımı, 1.Dünya savaşı, 2.Dünya savaşı, Japonya’ya atılan 2 atom bombası, Kore savaşı, Vietnam, Kıbrıs, Soğuk savaş döneminde Latin Amerika ülkelerindeki darbe ve terörler, Afrika’da uygulanan terör, İsrail-Filistin durumu, Çeçenistan’da uygulanan terör, 1.Körfez savaşı, Yugoslavya’nın parçalanması, Bosna soykırımları, Azerbeycan ve Karadağ katliamları, Afganistan işgali, nihayetinde 2.körfez savaşı ile demokrasi ve insanlık adına yapılmış ve sonuçta yüz binlerce insanın katline yol açmış olan resmiyette savaş, bana göre ise tüm unsurlarıyla tipik bir terör olan Amerika işgali... Bunların haricinde onlarcası daha da vardır mutlaka.
Hemen çoğunda Amerika gözümüze çarpıyor. Günümüz için bir yorum yapacaksam, kesinlikle bir ABD-İsrail işbirliğini belirtmem gerekir. Dünyanın enerji ve hammadde kaynaklarının azaldığı malum bir olay... ABD ve büyük batı medeniyetinin temelinde ise sanayi ve ekonomi gücü var. Bu gücü besleyen ise enerji ve hammadde kendi topraklarında yeterince yok. Bu durum kendi aralarında bile Pazar kavgalarına yol açmaktadır. Zaten dünya bunun bedelini milyonlarca insanın kanıyla ödemiştir. Geçmişte milyonlarca insanın kanı ile zenginleşen Batı’nın, kurdukları bu insanlık tarihinin en vahşi medeniyetlerinin vizyonunu ise Demokrasi ve İnsan Hakları üzerine oluşturmaları ne acıdır. Ve dünyanın geri kalanını da kendi sahip oldukları zenginliğe, demokrasiye, insan haklarına ulaşma vaadi ile yozlaştırmış, siyasi ve ekonomik olarak kendine bağlamış ve sömürmenin son biçimine ulaşmıştır. Bu şekilde elde edemedikleri ülkeleri Terörist ilan ederek, işgal yoluyla sömürmüşlerdir. Sömürünün önünde duran ulus devletlere gelince, işte bahsettiğimiz profesyonel terör burada devreye giriyor. Bu ülkelerde de etnik, siyasi ya da dini unsurlu terör örgütleri kurarak, istikrarsızlık, bölünme vs. etkilerle ele geçiremeseler de en azından kontrol altında tutacak şekilde ve ekonomik, siyasi etkenleri de kullanarak sömürülerine devam etmişlerdir. Ve ikinci kısımdan devam ediyorum.
Türkiye ve Terör;
Ülkemizde terörün geçmişi hakkında genel bilgilerden yola çıkarak, kafamda dönüp duran bazı soruları sıralamak istiyorum. 1979’da Suriye’ye geçen ve 1998’e kadar fiili faaliyet yürüten Abdullah Öcalan, kaldığı eve kadar her şeyi bilinmesine rağmen nasıl olur da tarafımızdan ele geçirilemez? PKK’nın kuruluş ve eyleme başlama dönemleri arasında nasıl olur da bunca istihbarat gücümüze rağmen yetersiz kalırız? Eylemleri başladıktan sonra siyasiler terörü nasıl bu kadar önemsemezlikten gelebilir? Hitaplarında millete terör konusunda bu kadar ahkâm kesen bazı insanlar, nasıl olurda Barzani ve Talabani aracılığıyla PKK ile görüşmelerde ve hatta pazarlıklarda bulunur? Dünyanın gelmiş geçmiş en organize ve güçlü terör örgütü, onlarca yıl bu millete birkaç çapulcu diye nasıl yutturulur? Bu soruların sonu gelecek gibi değil. O nedenle neticeye gelmek istiyorum. PKK, Türkiye’deki terörün sadece bir kısmıdır. Kabul edilmelidir ki günümüze kadar yaşayan ve büyüyen tek kısımdır aynı zamanda. Bu ülke sağ-sol terörü gördü, Asala’yı gördü, Dini terör gördü ve son aşamasında etnik terörü gördü. Dönem dönem bunların yanında kokteyl terör de görüldü. Bugün PKK dendiğinde ekranda, uzmanları tenzih ederim, bazı ahkâm kesiciler yüzlerce söylemlerle toplumun aklını hallaç pamuğu gibi dağıtmaktalar. Bunların bazılarının bilinçli bir çalışma olduğuna inanlardanım. Öyle bir hale getirdiler ki; PKK= demokrasi sorunu+ kürt sorunu + insan hakları sorunu oluverdi. PKK’nın Marksist-Leninist bir örgüt olarak kurulduğu, gelişiminin gereklerine göre kendisini yaratan gizli servislerin çalışmalarıyla buna etnik ve dini unsurların katıldığı, sonra nihai aşamada ise siyasallaştırılmaya çalışıldığı ki, itiraf etmek gerekir bunu da başardılar, bir terör örgütüdür. Aynı zamanda özel bir yapılanmayla, tipik bir terör örgütünden de öte bir şeydir. Zira bugünün bu terör örgütünün, ilerideki yıllarda kimin paralı ordusu olacağını da bilemiyoruz. PKK militanlarını, ABD’nin olası İran işgalinde, Barzani’nin güçleriyle hareket edecek koalisyon askerleri olarak görürsem hiç şaşırmayacağım.
Ben büyük planın ne Irak ne de İran olduğuna inanmıyorum. Bu projenin en büyük halkası Türkiye’dir. Dünyanın geleceği, enerji kaynaklarıyla, dinlerin ve tarihin merkezi oluşuyla ve hammadde kaynaklarıyla Ortadoğu ve Orta Asya’dır. Buralara sahip olamayan dünyaya da sahip olamaz. Ve Türkiye’ye sahip olamayan bu iki bölgeye de sahip olamaz. Türkiye’nin Osmanlı döneminden beri muhatap olduğu terör ve bölücülük olaylarının, yaşadığı siyasi ve ekonomik bunalımların, Türk milleti üzerinde yapılan dejenerasyon çalışmalarının, genel mantığı Türkiye’ye sahip olmaktır diye düşünmekteyim. Türkiye’yi toprak olarak bölmenin yolu işgal olamaz. Bunu denediler. Gazi Mustafa KEMAL ve arkadaşları ile yüce Türk milletinden gereken cevabı aldılar. O nedenle çağımızda ilk hedef toprakları bölmek değil, milleti bölmektir. İşte ülkemizde 1945–1961 yılları arasında ön hazırlığı yapılan ve 1961’de başlatılan terör olaylarının ana hedefi budur. Milletimizi sağ-sol ile bölmeyi denediler, sonra buna dini bölücülüğü eklediler ve sonunda asıl bombayı bu topluma attılar; Etnik bölücülük. Amaç budur işte; Türk Milletini zihinlerinde, yüreklerinde ve yaşamlarında bölmek. Bunun nihai sonucu da vatanı bölmektir… Yugoslavya’nın bunun ilk büyük ön çalışması, bir uygulama denemesi olduğuna inanmaktayım. Elde ettikleri sonuç ise; Mükemmel..! İkinci büyük uygulama IRAK… Milletleri nasıl bölecekleri konusunda artık çok deneyimliler...
Terör örgütleri genel olarak rasgele oluşmaz. Belli bir amaçla kurulurlar. Hedefleri vardır. İstihbarat servislerinin desteği olmadan yaşayamazlar. Lojistik destek olmadan var olamazlar. Ekonomik kaynaklar olmadan adım bile atamazlar. Bir terör örgütünün oluşması, yaşaması ve etkili olması için saydığım ve aklıma gelmeyen birçok unsurlar gerekir. Ve bu unsurlar devasa sistemler olmadan gerçekleştirilemez. Terör denince insanların aklına elinde kaleşnikoflu, bombalı teröristler geliyor, ne yazık!
Teröristler sadece uygulayıcılardır. Terörü yaratanlar ve uygulatanlar ise; dünyaya hükmetmek isteyenler kimlerse, işte onlardır.
Bir sonraki yazı da konumuza Doğulu Olmak alt başlığı ile devam etmek düşüncesindeyim. Allah’tan terörün iğrenç zulmünün insanlıktan, ülkemizden, askerimizden, polisimizden, savunmasız masumlarımızdan, yavrularımızdan uzak durmasını diliyorum. Bir sonraki yazıda tekrar buluşmak dileğiyle, Sağlıcakla Kalınız Efendim… Sevgilerle...
Yüreğimden;
“HİÇBİR ATOM BOMBASI, BİR ANNENİN YAVRUSU İÇİN DÖKTÜĞÜ GÖZYAŞINDAN DAHA PARÇALAYICI OLAMAZ… BU NEDENLEDİR Kİ, TERÖRÜN EN BÜYÜK HEDEFİ, ANNELERİN GÖZYAŞLARIDIR… EY O ELLERİ ÖPÜLESİ, YÜREKLERİ ACIYLA DAĞLANMIŞ, FARYATLARI GÖKKUBBEYİ SARSAN ANNELER, ALLAH YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN…”
“VE EY TERÖRÜ OLUŞTURAN VE UYGULAYANLAR, ANNELERİN YAVRULARINI KUCAKLAMA GÜNLERİNİ MAHŞERE BIRAKTIRANLAR, EY ŞEYTANIN HİZMETÇİLERİ, KÖTÜLÜĞÜN KANLI ASKERLERİ, EY ZALİMLER, DİLEDİĞİNİZ KADAR İNANMAYIN, AMA O MAHŞER GÜNÜNDE, YAPTIĞINIZ HİÇBİR TERÖRE BENZEMEYEN, CEHENNEMİN TERÖRÜNÜ TADACAKSINIZ”