11 Ağustos 2008 Pazartesi

Destanlara sığmazlardı

Destanlara sığmayan Türk Askerinin çuvallara sığdırılmasına kayıtsız kalanların, yarına planı var mı?

İsrail askerlerinin(!) yaptığı zulümlerden bir yenisini daha, tüylerimiz ürpererek ve nefretle seyrettik televizyonlardan.

Öyle alçakça, öyle kin dolu ve öyle korkakçaydı ki; Uluslararası bütün kurallara inat, eli kolu ve gözleri bağlı bir Filistinli genç, bir düzine asker tarafından ablukaya alınarak ve bir metreden ateş edilerek yaralandı, Dünya yine suspus, yine kayıtsız kaldı.

Bunun adı eğer savaş ise, çok kalleşçe bir savaş.

Aşırı dengesiz kuvvet uygulanarak yapılan bu zulüm, hem asker eğitimi, hem de yıldırarak toprağın bizzat sahibini mülteci durumuna düşürüp uzaklaştırma hareketidir.

Bosna’da, Irak’ta, Afganistan’da yapılanlara da savaş dediler.

Hâlbuki orada yapılanlar ve yapılmakta olanlar da, inanç katliamı ve soy kırım uygulamasıdır.

Tüyü bitmemiş körpe kızlara annesinin babasının gözü önünde tecavüz etmeye, masum sivillere akıl almaz zulümler yapmaya savaş denebilir mi Allah aşkına?

Savaşın bir gerekçesi olur.

Sırf silah denemek için, Müslüman toplumlarda nüfus planlaması yapmak için, Müslümanları eğitimde, ilimde dünya standartlarının gerisinde bırakmak için, kültür varlıklarını yağmalamak için yapılan kalleşliklerin neresi savaş?  

İyi de, bu ve benzeri sayısız zulüm ve katliamlarda bizim hiç mi suçumuz yok?

Dün “Dost ve müttefik” hikâyeleriyle halkı uyutup, yayılmacı-emperyalist ABD’ye üsler vererek, onları bizim coğrafyamızda güçlendiren hükümet zincirleri; bugün İsrail’in cesaretlenmesine, etrafındaki tüm Müslüman ülkeleri sindirmesine, canı sıkıldıkça Müslüman kanı dökmesine sebep olmadıklarını söyleyebilir miyiz?

ABD’nin sudan bahanelerle Irak’a girmesine ve hatta orada Türk Askerinin başına çuval geçirilmesine sebep kim? Biz değiliz diyebiliyor muyuz?

Tarihe bir bakın, Tarihçiler, sosyologlar, edebiyatçılar Türk Askerini destanlara sığdırabilmişler mi?

Ama o şanlı askerimizin başı, alçakça ve sinsice, bir keten çuvala sığdırıldı!

Yarım asırdır topraklarımız üstünden eşkıyalık yapan, devlet terörü çıkaran, Müslüman devletleri abluka altına alan, bizim topraklarımızdan, bizimle savaşan teröristleri besleyen ABD’nin, iki ülke sonra, yani İran ve Suriye’yi vurduktan sonra bize ihtiyacı kalmayacağının sinyallerini şimdiden açık açık vermektedir.

Zira bizi vurmak için de çevremizdeki birkaç ülkeye ihtiyacı olduğundan dolayı, şimdiden Bulgaristan’da üç adet üs kurmak için anlaşma yaptılar bile.

Buna bağlı olarak Ortadoğu'da yeni bir harita çizeceğini alenen ifade eden ABD, ülkemizi mezhep, ırk ve aşiretlere göre parçalamanın planlarını yapmadığını söyleyebilir miyiz?

Bu aleni planlara karşılık bizimkilerin herhangi bir planının olup olmadığını merak ediyorum doğrusu.

Ancak şu an gördüğümüz; yılanın bize dokunmadığı doğrultusundaki tavırlardır.

Hâlbuki yılan bize dokunmuyor değil.

Gerek Yahudi ve Ermenilerin tetikçisi PKK, gerek borsamızdaki yabancı sermaye yüzdesi ile bizi istedikleri anda vuruyor ve daha tehlikeli yılanlar her gün biraz daha yaklaşıyor.

Ancak bizimkiler bunu görmüyor veya görmezden geliyorlar.

Öte yandan Uluslararası hukuku hiçe sayan İsrail, yukarıda da bahsedildiği gibi insan hakkı gözetmeden savunmasız Lübnanlı, Filistinli sivilleri, çocukları, bebekleri vuruyor.

Bölgenin insansızlaştırılması için tonlarca bomba yağdırıyor, herkesin yok olmasını veya en azından kendi egemenliği altına girmesini istiyor.

Dünya ise bu kadar büyük bir vahşeti sadece seyrediyor.

Biz de bu vahşet karşısında sessizliğimizi muhafaza etmekte ısrar ediyoruz.

Sadece seçmenin hoşuna gidecek bir kaç kelam ediliyor o kadar.

Unutulmamalıdır ki İsrail'e karşı sessiz kalanlar, İsrail'le birlikte vebal altındadırlar.

Hiç yorum yok: