19 Kasım 2007 Pazartesi

Deyim, Bilim, Fare


—Üstadım, siz “pabucun dama atılması” deyiminin hikâyesini biliyor musunuz?



—Hayrola, Kertenkele! Deyimlere mi merak sardın; yoksa pabucunla ilgili bir sorunun mu var?



—Üstadım, bir televizyon programında öğrendim, pek hoşuma gitti.



—Anlat bakalım, deyimin hikâyesini.



—Osmanlılar zamanında şehir kethüdası yanına işten anlayan birini de alarak ayakkabıcıları denetliyormuş. Bir ayakkabıcının ayıplı mal yapıp sattığını tespit etmiş. Kendisini bunun için uyarmış ve kontrole bir daha geleceğini söylemiş. İkinci kez gittiğinde aynı ayıplı malla karşılaşınca, kendisine ağır bir ceza vereceği ikazında bulunmuş. Kethüda söz konusu ayakkabıcıya üçüncü kez gittiğinde esnafın ayıplı malı yapmaya ve satmaya devam ettiğini görmüş, laftan anlamayan ve insanları yanıltan bu ayakkabıcının bütün pabuçlarını yanındakiyle birlikte dama atıp onun bu işi yapmasını yasaklamış. Meğer “pabucunu dama atmak” deyimi, “birinin işine son vermek” anlamıyla bu olaydan çıkmış.



—Kertenkele, tebrik ederim; böylece tarihle de ilgini koparmamış oluyorsun. Sana deyim ve atasözü kültürün fazla olsun; daha seri düşünür, meramını rahat ifade edersin, derdim; beni dinlemezdin. Deyimler ve atasözleri bir milletin atalarından aldığı kültür mirasıdır. Bir toplumun büyüklüğünü, kültürel zenginliğini, dünya görüşünü, değerlerini, önceliklerini yansıtan kalıplaşmış veciz sözlerdir. Ancak tarihte iz bırakmış, büyük düşünen milletler böyle bir zenginliğe sahiptir. Yabancılar için de bir milleti tanımanın en pratik yolu, o milletin deyim ve atasözü dağarcığını incelemektir. Biz millet olarak bu yönüyle oldukça şanslıyız. “Zıvanadan çıkmak, püf noktası, kaş yapayım derken göz çıkarmak, küpünü doldurmak, gözden sürmeyi çekmek, iki dirhem bir çekirdek, cemaziyelevvelini bilmek…” deyimleri yaşanmış ilginç olayların hikâyelerinin özetidir. Hangi yaşta ve çağda yaşarsak yaşayalım aynı şeyleri yaşadığımız için deyimler canlılığını korumaktadır. Deyimler ve atasözleri aynı zamanda toplumun, kişilerin hayat kulvarının fotoğrafıdır.



—Üstadım, bazı deyimler zamanla ölecek herhalde.



—Deyimler, dilin bir enstrümanlarıdır. Dil, canlı varlıktır; dili oluşturan sözcükler doğar, gelişir, ölür. Dillerin kendisi de böyledir. Sanırım, senin aklına takılan bir şey var.



—Üstadım, “farenin kediyle oynaması” deyimini Japonlar dama atacak gibi.



—Neyi kast ettiğini bilmiyorum; ama deyim kullanımına hemen alıştın. Anlatımın daha canlı oluyor.



—Üstadım, Japonlar, farelerin beyin hücreleri üzerinde araştırma yapmış, farenin kediden korkmasına neden olan hücreyi öldürmüş, fareler kediden korkmuyormuş, hatta fareler kedilerle dalga geçmeye başlamış.



—Hayda! İşin şimdi rengi değişti. Bir deyimin canlılığını kaybetmesine değil, canlı fıtratı üzerine bu kadar oynanmasına üzüldüm. İnsanoğlu bu denli tecessüs sahibi olmamalı. Genler ve hücreler üzerinde oynanmasının korkunç boyutlara varmasından endişe ediyorum. Kontrolsüz tecessüs başımıza bela olacak gibi. Kalkan olması gereken bilim, art niyetli insanların elinde olursa, kılıç olur. “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” diyen Peygamberimiz, bilinmesi gerekenlerde de haddi aşmamayı ne güzel anlatmış. Bilim adamları, farelerin biyolojik niteliklerinin insana çok benzediğini söylerler. Bunun için genellikle fareleri kobay olarak kullanırlar. İnsanlarda korku duygusunun yok edileceği tezini, sanırım, önce farede görmek istemişlerdir. Bir an düşünelim, korku duygusu köreltilen bir insan ne olur? Bence bir canavar olur. İntihar bombacılarının önce korku duygusunu gideren uyuşturucular kullandığını unutmayalım. Birkaç yıl önce suni koyun üretilmişti yani koyun klonlanmıştı. Geçtiğimiz günlerde maymun klonlandığını duydum. Bunun üzerine büyük tartışmalar yaşanmış, işin ahlaki boyutu, sonuçları gündeme gelmiş. Bilim adamaları, hukukçular bir karara varamamışlar. Sırada insan klonlanması varmış. Laboratuar ortamında maymundan sonra insan üretmek, insanlığa ne sağlayacak? Bunun getireceği ahlaki, dini, hukuki, siyasi sorunların altından kalkabilinecek mi?



—Üstadım, siz bilimi önemsediğinizi, teknolojiye hayran olduğunuzu, her yeni buluşla insanlığın daha yüceldiğini söylerdiniz, ne oldu size böyle?



—Bilim, bana köstek değil, destek olursa; yaşama sevinci verip insan olma hazzı tattırırsa önemsenir. Yeryüzünde bu kadar aç, muhtaç insan varken gereksiz harcamaları anlayamıyorum. Birkaç gün önce, yıldız sistemi içersinde beşinci bir gezegenin bulunduğunu okudum. Çok büyük yatırımları gerektiren bu keşfin insanoğluna ne faydası var? Yaşadığı günün hakkını veremeyenlerin, yarınlara yatırım yapması ne kadar gerekli ve mantıklı? İnsan hakları veya hayvan hakları diye ortalıkta dolaşanlar niye, ne amaca hizmet ettiği belirsiz bu tür araştırmalara, yatırımlara karşı çıkmazlar? Yoksa onlar da “rant” madalyonunun arka ve masum yüzü mü?



—Üstadım, vermeyince Mabut, neylesin Kul Mahmut! Sizin bu dedikleriniz kaç kişide bilinç haline gelmiş. Bizler, yapılan her yeniliği ve gelişmeyi alkışlayan bizler, belki bir süre sonra yaptıklarından pişman olan bahtsızlar zümresinden olacağız. Siz ne güzel ifade ettiniz; ama biliyorsunuz ki, dünya gezegeninde ipin ucu p…un elinde.



—Kertenkele, deyim kullanmayı öğrendin. Sıra yaşadığın gezgendeki sosyal ve siyasal olayları kavramada…



19.11.2007

Hiç yorum yok: