9 Kasım 2007 Cuma

Kişi Yediğinden İkram Eder


Şah İsmail Osmanlı ile sürtüşmek için sebepler icat etmektedir.Yine bir gün Yavuz Sultan Selim Han a ikram edilmek üzere saraya bir sandık gönderir.Sandık saray erkanı huzurunda açılır.İçinde değerli mücevherler vardır.Bu arada sandıktan çıkan kötü kokular etrafa yayılmaktadır.Saray erkanı birbirine bakışmaktadır.Koku gittikçe rahatsız edici boyutlara varmaktadır.Yavuz sultan da mütereddittir.Sandığın içindeki mücevherlerin çıkarılmasını emreder.İstek yerine getirilir.Mücevherler tek tek boşaltılmaya başlanır.Kokuda giderek artmaktadır.Mücevherlerin tamamı sandıktan çıkarılınca geriye kötü kokulu hayvan dışkısı kalır.Ortalıkta çıt çıkmaz.Herkes celalli Yavuz un nasıl kükreyeceğini bekler.Yavuz Sultan Selim öfkelidir.Fakat o derecede sakindir.Zeki padişah Şah İsmail in maksadını anlamaktadır.Temkinli olmayı elden bırakmaz.Zira sefer için müsait ortam yoktur.Şimdi sabır zamanıdır.Baş vezirine;”Bize yakışır şekilde cevap verelim” diye emreder.



Sah İsmail e gönderilmek üzere bir sandık hazırlanır.Sandığın tabanına gül lokumu konur.Etrafı değerli kumaşla kaplanır.Kumaşlara da gül kokusu sindirilir.Daha sonra sandık tamamen değerli taşlarla ve takılarla doldurulur.Elçiler nezaretinde Şah İsmail e gönderilir.



Elçi sandıkla birlikte, Şah İsmail den huzura girmek için izin ister.Cihan padişahı Sultan Selim Hanın hediyesini getirdiğini söyler.Şah İsmail meraktadır.Acaba gönderdiği hediyeye Yavuz Selim Hanın cevabı nasıl olacaktır.Elçiyi huzuruna kabul eder.Elçi tazimden sonra getirdiği sandığı açmaya başlar.Sandığın kapağının açılması ile ortalığa nefis gül kokuları yayılır.Sah İsmail şaşkındır.Etrafındaki zevat hayretler içerisindedir.Çünkü şah İsmail in Yavuz Sulta Selim Han a ne gönderdiğini bilmektedirler.Elçi nadide mücevherleri teker teker çıkarıp Şah a takdim eder.Ortalıkta derin bir sessizlik vardır.sadece mücevherlerin şıkırtısı duyulmaktadır.Bir müddet sonra mücevherler biter.Geriye bir kutu kalır.Elçi dikkatlice kutuyu açar.İçinde gül lokumu vardır.Şah İsmail in hayreti giderek artar.Elçi lokumdan Şah a ikram etmeden önce bir tanesini kendi ağzına atar.Bu usul lokumun zehirli olmadığını kanıtlamak içindir.Sonra lokum kutusunu Şaha uzatır.Şah içinden birini ağzına atar.Lokumun nefaseti mükemmeldir.Şimdiye kadar böyle lezizini yememiştir.Başı ile memnuniyetini belli eder.Ardından birkaç tane daha yer.Kutuyu kapatır.Fakat endişelidir.Kendisinin gönderdiği sandığın cevabının bu olması onu endişelendirir.Zeki adam bir şeyler daha bekler.Elçi sandığın içinden bir name çıkararak Şaha uzatır.Usul üzere geri çekilerek bekler.Şah nameyi tereddütle alır.Bilir ki işin sırrı buradadır.Nameyi yavaş yavaş kabından çıkarır.Okumaya başlar.Name çok kısadır.Bu kısa namede Cihan imparatorunun şanına yakışır bir cevap vardır.



Kişi yediğinden ikram eder.



Bu tarihi hadise bazen sayfalarca yazının yerini tutmaktadır.



Zaman zaman bizde nice pisliklerle karşılaşıyoruz. İş bize düştüğünde pisliğe pislikle mukabele etmek terbiyemize yakışmıyor. Sadece sabrediyoruz.Önceleri sabrın bu kadar güzel olduğunu bilmezdim. Ne kadar kıymetli olduğu zamanla anlaşılıyor.



Peşimizde fino köpeği gibi dolaşıp bizi adım adım izleyenler var.En küçük bir açık bulduğunu zannettiklerinde hemen birilerine telefon edip yalan yanlış bilgileri cümle aleme ilan etmeyi sabırsızlıkla bekliyorlar.Aksi çıkınca mahcup ta olmuyorlar.Çünkü onların kuyruk acıları var.Bir de düşmanlıklarını açıktan yapabilseler o zaman bu tipleri tanımak daha da kolaylaşacak.Karaktersiz adam korkak oluyor.Kalıp kıyafetle de erkek olunmuyor.



Diyeceksiniz ki bu laflar kimlere.



Emin olun onlar kendilerini biliyor.Bu laflar genele değil sadece özele.Onlar uzakta değil,yakınımda.Kafaları kumda iken popolarının açıkta olduğunu göremiyorlar.Onlar beni tanıyor.Ben onları tanıyorum.Allah onları ıslah etsin.



Yukarıdaki tarihi hadise benim cevabıma tıpa tıp uyuyor. Benim de cevabım kısa:



Kişi yakıştığı gibi davranır.




09.11.2007

Hiç yorum yok: