17 Kasım 2007 Cumartesi

“Var Mı, Yok Mu” Plâğı


Bazıları yine eski plâklara takılıp kalmışlar. Bize “Kürt var mı, yok mu”yu tartıştıracaklar. Sorun, bazılarının Kürt olarak genellediği Zaza ve Kırmançların varlığı veya yokluğu tartışmasını çoktan aştı. Artık klâsik ideolojik çatışmaların yerini önü açılmış milli devletlerde etnik çatıştırmalar aldı. Bu ülkeler etnik çatıştırmaya zorlanıyor. Çokkültürlülük dayatmaları, etnik farklılıklar kutsallaştırılarak sürdürülüyor. Bazıları Cumhuriyetimizin eşit vatandaşları olmaktan çıkarılıp kullanılmak ve imtiyazlı kılınmak isteniyor.



Bir emekli orgeneralimiz ise; Kürtlerin yok sayıldığından dem vurarak kültürel hakların uzun yıllar tanınmadığından şikâyet ediyor. Oysa, Kürt değil ama Kürtçülük sorunu kültürel hak taleplerini çoktan aştı. L. Zana’nın Herald Tribune Gazetesi’ne yaptığı açıklama ve DTP’nin son kongresinde belirtildiği gibi; sözde ayrı bayrak, ayrı meclis ve bölgesel yönetim talepleri gündemde. Egemenlik ve hükümranlık haklarımız paylaşılmak isteniyor. Milli bağımsızlığına, üniter devlet yapısına açıkça ve küstahça saldırıldığı ve hukuk devletinin işletilemediği bir ortamda bir emekli paşamız hâlâ “var mı, yok mu” tartışmasını aşamamış.



Biz genelde askerine -yanlışı da olsa- laf söylettirmeyen, haksız ithamlara karşı koyan, ordu-millet geleneğine sahip bir anlayışa sahibiz. Hayali bir AB süreci uğruna Brüksel’e hoş görünebilmek için, askeriyle kavgalı olduğunu dışarıya hissettirdiği oranda “aferin” alanların varlığını utanç verici buluruz. Emekli paşamızın yok sayıldığını belirttiği vatandaşlarımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşlarıdır. Etnisiteleri ne olursa olsun; Türk Milletinin mensubudurlar. TC vatandaşlığını reddetseler, milliyetlerinin Türk olduğunu benimsemeseler, zaten vatandaşlıkta kalmamaları gerekir. Eğer TC vatandaşlığının hukuki, siyasi ve ekonomik imkânlarından faydalanılıyorsa; bir takım sorumlulukların da yerine getirilmesi gerekir. Zaman zaman devleti temsil edenlerin devleti yıprattığı, hükümet edenlerin bölücü-ırkçı terörü azdırdığı görülmektedir. Beş sene öncesi ile bugünü karşılaştırırsak, bu gerçekle karşı karşıya kalırız. Hayali ve ütopik bir demokratikleşme ve özgürlükleri genişletme uğruna milli güvenliği tehlikeye atmadığımız söylenebilir mi? Milli güvenlik tanımlarını bile demokratikleşmeye engel görüp değiştirdik. MGK’nun yapısını bozduk. Psikolojik Harp Dairesini devre dışı bıraktık. Terörle Mücadele Kanunu’nu kuşa çevirdik. Garip aflar çıkardık. Irak’ın kuzeyindeki bölücü, ırkçı terörü göz yumarak güçlendirdik. PKK ile uğraştırıldık; Barzani’ye yol açtık. Terör destekçilerini bizzat destekledik. Bunlara daha önce de pasaport vermiştik.

Sayın Başbakanımız, onlara “kardeşim” diye hitap etti. Örgüte; ovaya inip siyaset yapıp Meclise girmeyi tavsiye etti.




Bazı emekli askerlerimiz var. İsabetli görüş ve açıklamalarıyla kamuoyunu gerçekten aydınlatıcı hizmetler veriyorlar. Ancak, bazıları da var ki; çok şey bildiklerini ispat etmek gayreti içinde düşmana istihbarat sağlıyorlar ve sanki 2000’li yıllarda yaşamıyorlar. Kültürel hak talepleri çok gerilerde kaldı. Zaten amaç, ne kültürel haklar; ne de bölgesel azgelişmişliğin giderilmesiydi. Uyum Yasaları adı altında ve AB süreci içinde mahalli dilde yayın ve dil öğretimi serbest kılındı. Bazı olumsuzluklar var diye terör yolu seçilmedi. Kürtler değil; ama Kürtçüler Türkiye’ye karşı malzeme yapıldı ve kullanıldı; hâlâ da kullanılıyor.



Türkiye’de hiçbir kimse Türklüğü kendi inhisarına alıp bazılarını Türk kabul etmiyor değildir. Tam tersine bazıları ırkçı gerekçelere dayanarak milli kimliklerinin Türk olduğunu kabul etmiyorlar ve ilkel etniklik dar koridorundan kendilerini kurtaramıyorlar. Hem ırkçılık yapıp hem de demokratikleşmeden bahsetmek, önemli bir çelişkidir. Demokratikleşme ile ırkçılık ve ayrı millet, ayrı egemenlik talepleri bağdaşmaz. Milli devlet, milli mensubiyet şuuru arar. Bizim ayırmadığımız ve ötekileştirmediğimiz bazı vatandaşlarımıza bakışımızda çok dikkatli olmamız gerekir. Basit genellemelere gidemeyiz. Ancak, Kürt olarak isimlendirilen vatandaşlarımızdan da beklentilerimiz vardır. Hiç kimse Anadolu’dan Milli Mücadele ile kovduğumuz Türk ve İslâm düşmanı emperyalist güçlere tekrar davetiye çıkarmada vasıta olmamalıdır. Ayrı devlet, ayrı millet ve vatandaşlığı reddetme peşine düşen siyasilere destek olunmamalıdır. Milli bağımsızlık ve hükümranlık hakkı kimseyle paylaşılmaz.





05.11.2007

Hiç yorum yok: