17 Kasım 2007 Cumartesi

İktidar ve TSK Birlikte mi?


Türkiye terörün yarattığı acılar içinde. Terörü ve çözüm yollarını daha iyi analiz edebilmek için bir yandan TV’lerde yapılan konuşma ve tartışmaları dinlerken, diğer taraftan Emekli Albay Erdal Sarızeybek’in “İhaneti Gördüm” kitabını okudum. Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun kitabı “Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok” kitabını da okuyorum.




Doğu ve Güneydoğu hudutlarında on yıl görev yapan, Şemdinli’de üç büyük çatışmada bizzat bulunan ve “TSK Hizmet Madalyası” ile taltif edilen Emekli Albay Erdal Sarızeybek 10 Kasım’da Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın misafir konuşmacısıydı.




Terörü durdurmanın ilk şartı devletin bütün kurumlarının birlik içinde, stratejik plan ve organizasyonel bütünlük içinde görev yapmasıdır. “Bu topyekûn mücadele işi. Mücadeleyi planlayacak iktidar. İçinde ekonomik, sosyal tedbirler var, teşvikler var. Ne tek başına asker bu işi halleder, ne tek başına iktidar, ne de tek başına bir başkası.”




Erdal Sarızeybek’i dinlerken, Başbakan’ın emekli subaylara ve muvazzaf askerlere ateş püsküren konuşmasını düşünüyorum.




Başbakan, 30 Ekimde yaptığı grup toplantısında, şöyle diyordu:



“Zaman zaman bazı televizyon kanallarında görüyoruz, güya bu alanlarda tecrübe sahibiymiş. Çıkıp orada konuşanları görüyoruz. Yaptıkları tek iş var, tahrik etmek. Bunlar sadece tahrik memuru olarak görev yapıyorlar. Ve buradan çok açık, net söylüyorum, sıfatı ne olursa olsun, hangi görevde olursa olsun, ister emekli olsun ister muvazzaf olsun, kim olursa olsun. Açık ve net söylüyorum; bu ülkenin bunlar birliğine ve beraberliğine saldırmaktan başka bir şey değildir, bütünlüğüne saldırmaktan başka bir şey değildir. Sadece oraya gelip “acaba biz buradan hükümeti nasıl köşeye sıkıştırırız.” Yaptıkları iş bu. Kalkıp da televizyon televizyon dolaşmak suretiyle ülkenin birliğine kurşun sıkanlar kusura bakmasınlar karşılarında bizi bulacaktır, bunu da böyle bilsinler. Böyle bilsinler.”


Bu konuşmaya emekli generallerin cevapları oldu. Bunlardan birisi (1 Kasım 2007 Tarihli, “Sözcü” gazetesinden alıntı):
Emekli Tümgeneral Kudret Cengiz, Başbakan’ın sert üslubu üzerine şu satırları yazdı:




‘Zırt, pırt operasyon yapılmaz’ diyen ben miyim? Şehit yakınına ‘Askerlik yan gelip yatmak yeri değildir’ diyen ben miyim?
Avustralyalı bir televizyona beyanat verip, 2005 yılı ortalarında Diyarbakır’a gidip, durup dururken; ‘Kürt sorunu vardır. Geçmişte bazı hatalar yapıldı, bunları yüzleşmeye hazırız. Sorunu daha çok demokrasi ve refah artışı ile çözeceğiz’ diyen ben miyim?
21 Kasım 2005’te: ‘Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü hepsi alt kimliktir’ diyerek, Türk Ulusu’nu kendi devletine, kendi vatanına alt kimlik olarak niteleyen, Türk Ulusunun egemenlik hakkına ortak çıkaran, ben miyim?


Elde silahla dolaşmaya gerek yok, silah bırak masaya gel’ diyerek, teröristleri masaya çağıran, ben miyim?
En önemlisi, Avustralyalı bir radyoya beyanat verip Apo’ya, ‘sayın’, şehitlere ‘kelle’ diyen, ben miyim?


İktidarı açıkça “terörü bitirmek istememekle ve ihanet içinde olmakla” suçlayan (gerekçelerini “İhaneti Gördüm”de okuyabilirsiniz) ve “vatana ihanet kanunu” çıkarılmasını isteyen Sarızeybek’in ifadeleri ise daha da keskin: “İktidara iktidarı veren halktır, nasıl verdiyse öyle de geri alır. Halkın yanında Kemal’in askerleri vardır, Kemal’in gençliği vardır, demokrasi işte budur, çare tükenmez… İnanın bana bu yaptıkları yanlarına kâr kalmayacak. Bu hesap mutlak sorulacak.”


Bu cümleleri, Sarızeybek’in silahlı mücadelesi esnasında yaşadığı dramatik olayların; şehitlerimiz ve Onların kaybına yol açan yanlışların yüklediği ağır acılar ve öfkelerin anlaşılabilir bir sonucu olarak geçiştirmek mümkün müdür?


Osman Pamukoğlu’nun kitabında şu ifadelerin yer alması tesadüf müdür? “Türk gençleri; Ulu Önder’in hitabında yer alan “Memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler” sözünü hiç ama hiç akıllarından çıkarmamalıdır.”


Bu görüşlerin, bir kısım emekli subayda hâkim olduğu anlaşılıyor. Eğer bu ifadeler, muvazzaf subaylar ve Genelkurmay’ın görüşlerini de yansıtıyorsa durum çok vahimdir.


Türkiye ölüm ile sıtma arasında tercih yapmak durumunda bırakılmamalıdır. İktidar dâhil bütün sivil güçler ile TSK meşru zeminde, birlik ve bütünlük içinde, demokrasiden taviz vermeden görev yapmanın sorumluluğunu behemehal yerine getirmelidir.






14.11.2007

Hiç yorum yok: