Tercüman Gazetesi’nin 6 Aralık 2008 tarihli nüshasının son sayfasında bir haber dikkatimi çekti. Değerli sanatçı Ebru Gündeş’in Azerbaycan’da verdiği bir konserden bahsedilen haberde, “Ebru jest yaptı ve Azerice şarkı söyledi” deniyor. Muhakkak ki gözden kaçmış olabilir; yoksa, Azeri Türkçesinin Azerice olmadığı herkes tarafından bilinmektedir.
Sayın Gül’ün Ermenistan maçı dönüşünden sonra birçok gelişmenin olabileceğini belirtmiş; bazı gerçeklere işaret etmiş ve bu konuda yanılmayacağımızı söylemiştik. Gelişmeler bizi doğruladı ve gerçekleri ortaya çıkardı. Dış politika dahil birçok konu bulutlara tırmanarak, hayallerle ve dış telkinlerle ele alınabilecek konular değildir. Türkiye’nin diplomatik ilişkileri bulunmayan Ermenistan’la futbol maçına çıkması dahi bir iyi niyet gösterisiydi. Bunu Ermenistan’ı yönetenlerin ve dışarıdan destekleyen diasporanın ırkçı ve fanatik gözlüklerle anlamaları mümkün değildir; ama biz anlamalıydık.
“Efendim, Ermenistan’la yakınlaşırsak diasporanın etkisinden kurtulurlar ve bizden destek beklerler; biz de ticareti geliştirir, sınır kapılarını açarız” hayalleri suya düşmüştür. Sayın Gül’ün bu ziyareti uygun olmamış, itibar kırıcı sonuçlar doğurmuştur. Bu futbol maçı dolayısıyla yapılan ziyarette, sadece ismen bizden olan ve her konuda Türkiye ile kavgalı sözde aydın takım, soykırım anıtını ziyareti bile tavsiye etmişlerdir. Cemal Paşa’nın torunu, acılar için milli maçta bir dakikalık saygı duruşunu da teklif etmişti. Ermeni tarafı “Bir ziyaretle soykırım meselesini unutmamızı beklemeyin” diyordu. Onlara göre diplomatik ilişkiler kurulmalı, sınır açılmalı, sözde soykırım tanınmalı, işgal altındaki Karabağ topraklarından çıkılmamalı, Türkiye Karabağ konusunda tarafsız kalmalı, soykırım tasarısı ABD Kongresinde engellenmemeli ve Doğu sınırımız tartışılmalıydı. Ardından Batı Ermenistan adı verilen Doğu Anadolu’dan toprak ve tazminat talebi gelecekti.
Sayın Gül, “Komşularımızla meselelerimizi konuşarak çözeceğiz” dediğine göre; bunların önemli bir bölümünü konuşulabilir buluyor demektir. Türkiye, Türkiye karşıtı fikirlerin serbestçe söylendiği ve ihanetlerin serbestçe ortaya döküldüğü, ciddi devlet adamlarına hasret çekilen bir ülkedir. Tarih boyu biz, düşmanlarımıza ve ihanet edenlere kucak açarız. Onlara sarılırız. Bu gaflet ile onları hedeflerinden vazgeçireceğimizi zannederiz. Yönetim zaafları bugün de devam ediyor.
Ermenistan eski Dışişleri Bakanı kendilerine dost bir gazetecimize, Gül’ün gelişiyle söndürüldüğü iddia edilen soykırım anıtının ışıklarının söndürülmediğini söylüyordu. Bu ziyaret dolayısıyla Başkan Bush’tan tebrik ve aferin alınmış; Sayın Cumhurbaşkanı için “Seninle gurur duyuyorum, seni bunun için alkışlıyorum” sözleri söylenmişti. Bir siyasi teşebbüsün hem Ermenistan, hem ABD, hem Brüksel ve hem de Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edebilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmalıydı.
Milli futbol maçı 2-0 galibiyetimizle bitmiş olmasına rağmen; bu skandal ve zamansız ziyaret, kendilerini ASALA’yla aynı paralelde gören ihanet odaklarını tahrik etmiştir. Nitekim, “Biz de Ermeniyiz” diye bağıranlar, Ermenilerden özür dilenmesi gerektiğini ileri sürebilmiş ve imza kampanyaları açmışlardır. Asıl onlara göre özür dilenecek olan Ermeniler değil; Ermeni terör örgütleridir. Bu ihanet soytarılarıyla aynı ülkenin vatandaşı olmaktan utanç duyuyoruz. Yarın Ermenistan vatandaşı olmak için müracaat ederlerse şaşmayalım. Ancak, bunların Türkiye’deki refah ortamını bırakıp gideceklerini de zannetmiyoruz. Bu yapay Ermeniler, aslında vatan sevgisiyle dolu birçok Türk Ermenisinin de gerisine düşmüşlerdir.
Diğer taraftan, 8 Eylül tarihli Sabah’ta ABD’nin Hudson Enstitüsü Müdürü Zeyno Baran’la “Amerika için Erivan ziyareti Ergenekon’dan daha önemli” başlıklı yapılan söyleşi Erivan seferinin ne kadar düzmece ve plânlı yaptırıldığını gösteriyor. Tabii bu bakış açısı Ergenekon’a da ışık tutuyor.
Kısaca “maç dönüşü” bağ bozumu olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder