Olaylar karşısında aptalca çözümler üreten kişi olarak tanıdığımız Temel, bazen zekice işler yaparak bizi kendisine hayran edebiliyor, bize ibretlik dersler verebiliyor. Bizim Temel, bir gün bir papazla karşılaşır. Papaz, kendine inananları Cehennem’le korkutmakta, onlara Cennet’ten arsa satmaktadır ve yüksek ücretle sattığı arsalar sayesinde köşeyi dönmüştür. Temel, papaza Cehennem’den yer almak istediğini söyler. Böyle bir teklif karşısında şaşıran papaz, “İstersen cehennemin tamamı satabilirim.” der. Zaten böyle bir teklifi bekleyen Temel, papazla Cehennem’in satışında anlaşır. Artık Cehennem’in tamamı Temel’indir. Temel bu defa Cennet için kuyruğa girenlere seslenir: “Cehennem benimdir, oraya kimseyi koymayacağım, sizin için Cehennem diye bir tehlike yok.” der. Sermayesiz kalan papaz, şaşkındır.
Kişileri korkutmak, bir sömürü yöntemidir, eğitim yöntemi olarak da hiç hoş değildir. Bu yöntem, sanırım, hiçbirimize yabancı değil. “Cıs yanarsın!”, “Öcü gelir, seni yer!” korkutma cümlelerini, ismimizden önce duymuşuzdur. Bu uyarılar, geleneğimizde eğitimin ilk sözleri. Annemiz, babamız da böyle yetişmiştir; öğretmenlerimiz, hocalarımız da bizi hâlâ aynı yöntemle terbiye etmeye çalışırlar. Korkutma, siyasiler için rant aracı olarak kullanılmış ülkemizde. Önce cehennem yaratılmış. Bu cehennemin adı, “Din elden gidiyor.”, “Komünizm geliyor.”, “Laiklik çiğneniyor.”, “Vatan bölünüyor.” olmuş tarihi süreç içinde. Bakıyoruz, ne din elden gitmiş ne komünizm gelmiş. “Laiklik”e de “vatan”a da bir şey olacağı yok. Bu korkularla bu millet yıllarca birileri tarafından sömürüldü. Şimdi anlıyoruz ki, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşuz.
“Laiklik”, soyut bir Cehennem. Bunun ne ve nasıl bir şey olduğunu şimdiye kadar kimse izah edemedi bana. Kimine göre bir özgürlük, kimine göre özgürlüğe vurulmuş zincir. Benim için sadece bir sözcük, laiklik. Birileri beni gaflet ve dalalet içinde olmakla suçlayacaktır belki; ama ülkemizin bölündüğü de yok. Biz, toprağa bağlılığı, vatan sevgisini genlerinde taşıyan bir milletiz. Ülkemizi bölmeye kimse cesaret edemez. Beni, soyut korkular yaratarak sömürenler veya ölümü gösterip sıtmaya razı edenler üzüyor. Ülkemiz insanının mayasını teşkil eden dini ve kültürel değerlerden yoksun kalmış insanların vatansever kesilmelerini samimiyetsiz buluyorum.
Tehlikelerden uzak bir çevrede, bir ülkede, bir dünyada yaşadığımızı iddia etmiyorum. Cehennem ve Cennet, gece ve gündüz kadar birbirine lazımdır, birbirinin tamamlayıcısıdır. Öfkem, korku dağları yaratılarak düz arazide emeğimizin sömürülmesine, özgürlüğümüzün kısıtlanmasına, hayallerimizin yıkılmasınadır.
Suda, yanıcı gaz olan hidrojen vardır. Kimse yanma korkusuyla su içmekten vazgeçmeyi düşünmez. Suyu hayat haline getiren, hidrojenin panzehiri oksijendir. Korkularımızla da hayatı kendimize zehir yapmamalıyız. Su için, oksijene hidrojen ne kadar gerekliyse, sağlıklı bir ömür için de kaygılarımıza hoşgörü o kadar gereklidir. Cehennem de Cennet’i kazanmak için vardır. Cennet, papazın olmadığı gibi, Cehennem de Temel’in değildir. Böyle papazlar, böyle Temellerle şaşkına dönerler.
Papazla Temel’in senarist olduğu bir yaşam oyunu pek sıkıcı. Güzel, anlamlı bir ömür için Papaz’a pirim vermemeliyiz. Papaz, rantsız kalırsa Temel de olmayacaktır. Bu pazarda, Papaz kadar ona prim veren alıcılar da suçlu. Bunun için doğru bilgi, sağlam inanç, uyanık zekâ gerekiyor. Analitik düşünme, işin metodolojik tarafı. Ben ülkemi seviyorum, hayatı anlamlı ve kolay yaşamak istiyorum. Bütün korkulara, PAYDOS!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder