22 Mayıs 2008 Perşembe

Anadolu ve Selçuklular

Anadolu, Selçukluların elinde yeni bir döneme girmiş, parlak bir medeniyetin meskeni olmuştur. Bu dönemde Ortaasya’daki geleneksel Türk kültürü Anadolu’da kendine özgü unsurlarını kaybetmeden yeni bir yaratıcılıkla ortaya çıkmış ve meyvelerini vermiştir.

Anadolu’nun asker fatihleri yanında, bilginler, mutasavvıflar, sanatkârlar ikinci fatihler olarak yer almışlardır. Nitekim 1082 yılında Selçuklu Sultanı Süleyman Şah Tarsus’u fethedince Trablusşam Hükümdarı İbn-i Ammar’a bir mektup yazarak yeni fethettiği şehre bir kadı ile hatip göndermesini ister. Birkaç gün sonra Tarsus’a gelen kadı ve hatibe:

”Biz din-i İslam için cihat açtık, buraları idaremiz altına aldık. Sizler ikinci fatih olarak bu fethi tamamlayacak, biriniz halka adalet dağıtırken, diğeriniz ise gönüllere hitap edecek bu gönülleri sevgi ve muhabbetle dolduracaksınız. Sizin göreviniz bizden daha üstün daha mukaddestir…” diyerek bilginlerden Anadolu’yu aydınlatmalarını ister.

Anadolu bu ikinci fatihlerin elinde bir yandan mimari ve sanat eserleriyle süslenirken öte yandan fikrende gelişir. Çağın büyük bilginleri, şairleri, filozofları, sanatçıları Anadolu’da toplanırlar. Hukuk, tıp matematik, astronomi, edebiyat, felsefe dallarında öğretim yapan yüksek medreseler, fakir fukarayı gözeten imaretler, ticaret güvenliğini sağlayan kervansaraylar, hanlar, köprüler, daha pek çok tesisler Selçukluların yaptıkları eserler arasındadır.

Anadolu Selçuklu Medeniyeti Batı Medeniyeti’ni de tesiri altında bırakır. Haçlı Seferleri sırasında Avrupalılar, Selçuklularla sıkı bir temasa geçerek birçok yenilikler görür ve bunları Batıya aktarırlar.

XIII. yüzyıl başlarından itibaren Anadolu Selçuklu Devleti artık siyasi birliğini kurmuştur. Bu devrede Selçuklu tahtına oturan Sultan Alaeddin Keykubad iyi bir asker olduğu kadar, bilgin ve şairleri himaye eden üstün bir devlet adamıdır. Bir taraftan yeni fetihler yapmakta, diğer taraftan Anadolu’da medeni ve iktisadi yollarla devleti yüceltmektedir. Bu sıralarda Asya’dan Anadolu’ya yönelen Moğol akınları Selçuklu Devleti için ciddi bir tehlike olarak ortaya çıkarmıştır. Bu tehlikeden kurtulmak için Asya’dan Anadolu’ya sürekli göçler olmaktadır. Gelenler arasında bilginler, mutasavvıflar, şairler, sanatkârlarda vardır. Bunlar Anadolu’da itibar görmekte, tasavvufi düşünceler süratle yayılmaktadır. Selçuklu Devlet, İslam dininin etkisiyle Arapça ve Farsçayı benimsediği halde halk ana dili Türkçeye itibar etmektedir. Karamanoğlu Mehmed Bey’in Türk dilini resmi dil olarak kabul etmesinin nedeni de budur.

Selçuklular devrinde, fikirleri ve eserleriyle Anadolu’ya ışık tutan, Anadolu’yu aydınlatan mutasavvıf ve şairlerin çoğu özellikle XIII. yüzyılda Asya’nın Horosan bölgesinden Anadolu’ya göçmüş olan “Horosan Erenleri” dir. Ayrıca birçok bilginler, filozoflar, sanatkârlar, devlet adamları da bu devir Anadolu’sunda aydınlık fikirleriyle yer almışlardır. Bunlar Arasında; Şair Ahmed Fakih, Hoca Dehhani, Şeyyad Hamza, Yunus Emre, Aşık Paşa ve Gülşehri vardır. Tanınmış mütefekkir Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Sultan Veled, Ahiliğin Piri Ahi Evran, Derviş Sarı Saltuk, Bektaşi Tarikatının Piri Hacı Bektaşi Veli, Türk mizahının eşsiz üstadı Nasreddin Hoca, Bilgin Sadreddin-i Konavi, Şemseddin Mardini, Mimar Kelük Bin Abdullah, tanınmış Nakkaş Bedreddin
Yavaş, Tıp Bilgini Beyhekim ve Gazanferi gibilerini sıralayabiliriz. Milli destanlarımızdan biri olan Dede Korkut’ta bu çağlarda oluşmuş ve söylenmiştir.

Selçukluların, tarihsel ve zengin kültürel mirasıyla şekillenen Anadolu’ya sesleniyor ve diyoruz ki: Savaşta ve sanatta hünerli, doğruluktan, mertlikten yana eşi bulunmaz, gösterişten uzak, konuksever insanlar cenneti…

Sensin Anadolu, sen…


Süleyman Şahın Temsili resmi

Selçuklular'ın simgesi, çift başlı kartal figürü

Caber Kalesi ve Süleyman Şah Türbesi

Dünya Kültür Mirası arasında bulunan Divriği Ulu Cami'de süsleme

Divriği Ulu Cami taç kapısı

Mengücek Şahı Ahmet Şah ve eşi Melike Turan Melek tarafından 1228 yılında inşa ettirilmiştir

Kaynakça

  • Göze Kültür ve Eğitim Dergisi, Sayı:7, Erzurum, 2001
  • Mehmet Önder, Aldı Sözü Anadolu, İstanbul, 1999

Hiç yorum yok: