1 Mayıs 2008 Perşembe

Aç İnsanlarla Demokrasi Oyunu

Türk-İş Araştırma Merkezi aylık olarak yaptığı “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasını açıkladı. Araştırmaya göre Nisan ayında dört kişilik bir ailenin, “açlık sınırı” olarak kabul edilen, asgari aylık mutfak harcaması 717 YTL oldu. “Yoksulluk sınırı” olarak tanımlanan, diğer ihtiyaçların da dikkate alınmasıyla bir ay içinde yapılması gereken asgari harcama tutarı ise 2336 YTL olarak belirlendi.

Türkiye’de asgari ücretin halen net 481 YTL olduğu dikkate alınırsa, dört kişilik bir ailede sadece bir asgari ücretli çalışıyorsa, bu gelir sadece asgari mutfak giderinin sadece 20 günlüğünü karşılayabiliyor. Diğer toplam ihtiyaçların asgarisinin ise sadece 6 günlüğünü karşılayabiliyor.

İnsanlarımızın önemli bir kesiminin bırakın dengeli beslenmeyi karnını doyurma derdinde olduğu aşikâr. Bu gerçeği, fırınlardan akşamları ucuz bayat ekmek alanlar ile pazaryerlerinde atılmış ve seçilmiş sebze ve meyveleri evine götürme derdindeki vatandaşlarımızın görüntüsü istatistik rakamlardan daha çarpıcı şekilde göstermekte.

Bu kesimin mutfak harcamalarındaki en ağırlıklı gıdalar ekmek, bulgur, pirinç, kuru bakliyat gibi ürünler. Son birkaç ay içinde bu gıdalarda, kuraklığa bağlı küresel bir sıkıntıdan mı, yoksa devletin gereken tedbirleri zamanında alamamasından mı, spekülatörlerin (vurguncuların) dizginlenemeyen ihtiraslarının sonucu mu bilinmez, çok yüksek oranlı fiyat artışları oldu.

Bu ailelerde yangın büyüdü, açlık daha bir katmerleşmiş oldu.

Peki, bu yangın sürerken Türkiye neleri tartışıyor?

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanının kendilerine yandaş medya oluşturma gayreti içinde gelişmiş demokrasilerde rastlanmayacak türden operasyon ve ilişkileri tartışılıyor. İktidara yakınlığı bilinen (Başbakan’ın oğlunun da yönetici olduğu) Çalık Grubu, Sabah-ATV grubunu rakipsiz girdiği ihale sonucunda satın aldı. Çalık Grubunun medya şirketine, bizzat Başbakan’ın Katar’a kadar gidip, Katar Emiri’nin şirketini yüzde yirmi beş payla ortak olmaya ikna etmesi üzerine yorumlar yapılıyor.

Diğer taraftan Deniz Baykal rakipsiz girdiği CHP Genel Kurulunda onuncu defa genel başkan oldu. Genel Başkanlığa aday olmak isteyen diğer üyeler CHP tüzüğü gereği genel başkan adayı olma şansını bile elde edemediler.

Başbakan’ın “pirinç yemeyiver makarna ye” tavsiyesinde bulunduğu açlık sınırındaki kitleler ise bu gündem maddelerinden ne kadar uzaktalar.

Oysaki onların açlık sınırında olmaları tabii afetlerin sonucu değil, herkese yetebilecek durumdaki dünya nimetlerinin çok dengesiz ve adaletsiz paylaşımı ile ilgili.

Bu adaletsizliğin ortaya çıkma nedeni olan politik tavır ve tercihlerin vatandaşların siyasete ve gündeme ilgi duymaları ile bir miktar düzelme şansı olabilirdi.

İşsizlik rakamları bir türlü düşürülemiyor. İş aramaktan ümidini kesmiş olanlar da hesaba dâhil edildiğinde işsiz oranı %20’ yi aşıyor. Çalışabilir çağdaki her beş gencimizden biri işsiz. Bu gençlerimizin en önemli düşüncelerinden biri, vakit geçirmek zorunda olduğu kahve köşelerinde içtiği çay parasını ödeyebilmekten ibaret. Okumak, ülke meseleleri hakkında düşünmek ve tavır koymak bu gençlerimizden ne kadar uzak kavramlar.

Gündüz saatlerinde yayınlanan TV programları bir ölçü teşkil ediyorsa eğer, ev hanımlarımızın genel kültür seviyesinin de siyaset ve güncel gelişmeleri takip etmenin çok uzağında olduğu anlaşılıyor.

“Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan” tartışması gibi bir durum. İleri bir demokrasi için açlığın ve işsizliğin azaltılması şart. Açlığın ve işsizliğin azaltılması için ise iyi yönetim ve iyi halk denetimine ihtiyaç var. Bu ise ileri demokrasi kurallarının uygulandığı ülkelerde daha kolay başarılabiliyor.

Türkiye gibi az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin içine düştüğü bu çemberi kırabilmek, nefsini yenmiş, önce vatanım ve milletim diyebilen, basiretli ve becerikli devlet adamları ve yönetimlerle mümkün.

“Kâht-ı rical” yani devlet adamı kıtlığı bir ülkenin en büyük talihsizliğidir.

Hiç yorum yok: