18 Eylül 2008 Perşembe

İnananlar Temiz Olmalı

Başbakan R.Tayyip Erdoğan ile medya ve ticaret devi Aydın Doğan arasındaki sürmekte olan söz dalaşı hakkında taraf olmadan da bir şeyler söylemek mümkün.

Doğan grubunun sahip olduğu medya gücünü önemli işleri bitirmek için kullandığı, bunu bundan önceki hükümetler nezdinde de, mevcut hükümete karşı da kullandığı herkesin malumu. Sadece Petrol Ofisi örneği bile, Aydın Doğan’ın haksız rekabet yaratan bu güç kullanımının ekonomik boyutunu anlamak için yeterli olsa gerektir.

Doğan Grubunun Almanya’da gazete tesislerinin açılışında gerçekleşen gizli toplantıdan sonra, Ecevit Başkanlığındaki DSP-MHP-ANAP iktidarının yıkılmasında nasıl etkili olduğunu hatırlamak, kullanılan gücün siyasi boyutlarını da kavramamıza yardımcı olacaktır.

(Toplantıda alınan kararlara göre İ. Cem, K.Derviş, H.Özkan hareketi ile DSP bölünecek, bu hareket ile Mesut Yılmaz/ANAP, Tansu Çiller/DYP ortaklığı ile AB hükümeti adı verilen koalisyon kurulacaktı. Zamansız yapılmak zorunda kalınan erken seçimde ve AKP’nin tek başına iktidar oluşunda Doğan Grubunun bu katkısı inkâr edilemez.)

Ancak şu mübarek Ramazan günlerinde beni asıl ilgilendiren Aydın Doğan’ın Hilton arazisinde imar değişikliği yaptırarak elde etmeye çalıştığı iki üç milyar dolarlık rant veya Ceyhan’da rafineri kurma izni ile kazanacağı servet değil.

Gerçekten gerek Başbakanın ve AKP’nin ve gerekse de “Deniz Feneri Derneği” yetkililerinin herhangi bir usulsüzlük ve yolsuzluğa bulaşmamış olması samimi temennimizdir. Çünkü dindar kimliğini ön plana çıkaran kişi ve kurumların temiz olmaması, dindar insanlara olan güvenin sarsılmasına sebep olurken, aynı zamanda dinin insanları günah ve kötülüklerden koruyacağına olan inancı da sarsmaktadır.

Türkiye’de çok sayıda kişi ve kurum sırf Allah rızası için “iyilik hareketleri” içinde olmakta, tamamen karşılıksız hayır faaliyetleri gerçekleştirmektedir. Siyasetin içinde yer alan insanlarımızın içinde de gerçekten temiz ve sadece hizmet etme arzusuyla çalışanlar da vardır. Son olaylar bu temiz insanlarımıza da şüpheyle yaklaşılmasına sebep olmaktadır.

Doğan grubu ile ağız dalaşına giren, Başbakan ve yandaş medyanın üslubu ve tavrı “tencere dibin kara” tarzındadır. İslami kesimin saygın yazarlarından Ahmet Taşgetiren’in “sevgili dostları”na yaptığı samimi uyarısında ifade ettiği gibi, bize yolsuzluk isnat ediyorsunuz ama siz de şurada yolsuzluk yaptınız’ türünden bir savunma aklanma getirmiyor.”

“Ortaya atılan yolsuzluk iddialarının doğru cevaplanması ve bu işten herkesin alnının akı ile çıkması ya da suçluların varsa ayıklanması gerekiyor.”

Ahmet Taşgetiren’in bu kapsamda aydınlatılmasını istediği sorulardan biri bana çok ilginç geldi: “Fakir - fukara için toplanan paralar, şahsi veya gayrı şahsi anlamda - yani dava aynı dava mantığıyla başka alanlara transfer edildi mi?”

Çünkü bu kesimde benim gözlemlediğim, suça/günaha bulaşan insanların kendilerini en kolay aldattığı gerekçe budur. “Bu aldığım yardım/rüşvet/komisyon asla benim boğazımdan geçmeyecek. Bunu seçimde/ İslami Holdingde/ İslami TV’de kullanacağım” tarzı savunmalarla İslam’ı kullanarak (Allah ile aldatarak), kendilerine haramı mubah gösterenleri biliyoruz. Bu yoldan harama alışanların, gayrı meşru gelirleri şahsi menfaatlerine yöneltmeleri de kolay oluyor.

Bu kesimi çok iyi tanıyan Taşgetiren’in sorusunu sorarken, benim gibi, içi yanarak ancak birçok tecrübesinin ışığında sorduğunu sanıyorum.

İslami Holding” tecrübelerinde, “İhlâs Holding/TGRT” macerasında temiz ve dindar insanlarımızın “İslam’a hizmet, Müslüman’ca yaşamak” gibi maksatlarla yaptığı samimi yardımların nasıl istismar edildiğini biliyoruz.

Deniz Feneri ve Kanal 7 ilişkisinde böyle bir bağlantı çıkarsa, “ucu nereye varırsa varsın” başta hükümet ve yargı olmak üzere herkes, olayın tam olarak aydınlatılması için, üzerine düşen görevi yapmalıdır.

Buna ilaveten A. Taşgetiren’in dikkat çektiği diğer bir olay da önemli: “Sevgili dostlar, TV5 ile CNN Türk arasındaki pazarlık canımı sıkıyor. Hayır, onu da Doğan grubunun alıyor olmasından değil, TV5'in nasıl kurulduğu, bu satış noktasına nasıl gelindiği ve satıştan gelen paranın ne olacağı açısından...”

Pazarlık sonuçlandı ve Necmettin Erbakan’ın, “Teşbihte hata olmaz, Hz. Hamza nasıl tek başına batıla karşı mücadele etmişse TV5’te aynı şekilde mücadele etmektedir” dediği TV kanalının karasal yayın hakkı, Doğan Medya Grubu şirketlerinden CNN Türk’e 12 milyon dolara satıldı.

Deniz Feneri ve Kanal 7 davasında Ak Parti’nin ve Başbakan Erdoğan’ın, TV 5 satışında ise Saadet Partisi ve Erbakan’ın vicdanları rahatlatması, tartışmaların siyasi boyutlarından daha da önemli bir gerekliliktir. Çünkü ben de “insanların kişisel sapmaları varsa, bunun İslam üzerinden meşrulaştırılmasını kabul etmiyorum. Bunun İslam'a büyük bedel ödettiğine inanıyorum.”

 

Hiç yorum yok: