16 Eylül 2008 Salı

Kirli Çamaşırlar ve Milli Maç

Bir tarafta Ramazan’ın manevi havasını teneffüs etmekle uğraşan, Ramazan’ın faziletlerinden istifade etmek isteyen geniş halk kitleleri; diğer tarafta bu manevi havayı zedeleyen, çirkinleştiren Aydın Doğan-Recep Tayyip Erdoğan polemiği ve çekişmesi… Karşılıklı ortaya dökülen kirli çamaşırlar… Son aylarda Ergenekon konusuyla gereğinden fazla meşgul edildiğimiz için bazı gerçekleri göremiyoruz. Belki görmemize de fırsat verilmiyor.

Eş, dost ve yakınların devlet imkânlarından nasıl faydalandırıldığını, tepeye vuran yolsuzlukları bazılarımız fark edemiyor. Aslında toplum öyle uyuşturulmuş ve dikkati dağıtılmış ki; bırakın tavizleri ve yolsuzlukları, dışarıda bayrak değişse belki de farkına varamayacak. İnsanların merhamet duygularının ve yardımların nasıl istismar edildiği ve nerelere kullanıldığı bir bir ortaya çıkıyor. Almanya’dan rahatsız edici kokular geliyor. Oradan gönderilen paraların alındığı anlaşılıyor. Bunlar, İslâm’ın faziletini kavramak ve yakalamakla uğraşan genç nesilleri üzüyor ve hayal kırıklığına uğratıyor. Buna herhalde kimsenin hakkı yok. Üstelik İslâm ve muhafazakârlık görüntüsü altında…

Bir tarafta malum iç çekişmeler, diğer tarafta neredeyse hemen hemen her gün binlerce insanın iştirakiyle kaldırılan şehit cenazeleri… Para çarpma yolundaki zekâ ve gayretleri terörle mücadele yolunda göstermiş olsaydık; çok mesafe alırdık. Biz, tersini yaptık. Terörle mücadelede yasaları kuşa çevirdik. Yasal boşluklar yarattık. Topluma uymayan yapay yasalar çıkardık. Dışarıdan aferinler aldık. Çok geç ama, şimdi herhalde fark ettik ki; Sayın Adalet Bakanı terörle mücadeleyi sekteye uğratan yasaların incelenmesi için bir komisyon kurdurdu. Ülkeyi yönetenler, her ne kadar hürriyetleri güvenliğe, güvenliği de hürriyetlere tercih etmedik deseler de; Adalet Bakanı’nın kurdurduğu bu komisyon biraz da dış etkilerle güvenliğin ikinci plâna atıldığını gösteriyor. Keşke bu noktalara gelmeseydik. Terörü yanlışlarımızla bu kadar tırmandırmasaydık.

Ermenistan’la oynadığımız milli futbol maçı, bazı gerçekleri bize gösterdi. Her konuda Türkiye ile kavgalı, dışarının sesi olmuş bazı sözde aydın ve gazeteci takımı nerdeyse Hrant Dink’in cenazesinde olduğu gibi; “Biz de Ermeniyiz” diye bağıracaklardı. Erivan’da neredeyse Taşnakçıların gösterilerine katılacaklardı. Türkiye’nin diplomatik ilişkileri bulunmayan Ermenistan’la maç yapması dahi bir iyi niyet gösterisidir. Aynı durum, daha önce Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile söz konusu olmuş ve futbol takımlarımız bu maçlara çıkmışlardı. Ancak, Cumhurbaşkanlığı seviyesinde maç davetine icabet etmek, ne ölçüde doğru olmuştur? Bunu hep beraber göreceğiz ve yaşayacağız. Ancak, yanılan biz olmayacağız. Ermeni politikacılar ve aydınlar, bizim bazılarına göre çok daha ciddi ve idealisttir. Bizim bazı teslimiyetçi ve küreselci sözde aydın ve yazar çizer takımı Sayın Cumhurbaşkanı’na sözde soykırım anıtına ziyareti bile tavsiye etmiştir. Efendim, soykırım anıtının lambaları söndürülmüşmüş. Derhal sınır kapıları açılmalıymış. Oysa, Türk kimliğini taşıdıklarını ifade eden iki futbol takımımızın yetkilileri Erivan’da stadın önünde bunlardan çok farklı konuştular. Doğru, ciddi ve şerefli bir tavır sergilediler. Bunlar Ermeni vatandaşlarımızdı. Ama, ismen Türk olanlardan daha Türktüler. Onlar, Türk Ermenisi olduklarını ifade ettiler. Tabii ki, Türkiye kazansın dediler. Sözde bazıları ise; tarafsızlığı oynayıp iki takıma da başarılar dilediler. Bugünlerde sözde muhafazakâr ve inançlı görünmeyi bir takım menfaatleri kapmak için öne çıkaran bazı sağ etiketli TV kanallarında da sınır kapılarının açılması tartıştırılıyor.

Bu ziyaret Türkiye’yi Ortadoğu’da, Türk Dünyasında ve Kafkaslar’da bir dönem -Mısır’ın İsrail’le ilişkiye zorlanarak- Arap aleminde düştüğü zor duruma düşürmek için mi tertiplenmiştir? Türkiye’ye, Irak’ın kuzeyinde de aynı tuzak öne sürülmüştü. “Ben gideyim, sen karakol ol, ama bu bölgeyi de içine alacak şekilde federasyona geç”.  Kısaca, İslâm alemi karşısında Irak’ta işgalci etiketi taşı. Aynı şey Türkiye’nin Avrasya’dan tecrit edilmesine sebep olabilir. Sayın Gül’ün desteği Türkiye’ye daha yakın duran Petrosyan’ın aleyhine bir iç politika malzemesi olmayacak mı? Karabağ işgalinin arkasındaki Koçaryan ve Sarkisyan ekibi öne çıkmayacak mı? Türkiye, dikkat ve enerjisini Ermenistan’a çekerek pek çok yatırım yaptığı Gürcistan’ı dışlıyor mu? Maalesef, Ermenistan’ın yapması gereken jestler Türkiye’ye yaptırıldı. İşin özü bu…

Hiç yorum yok: