P>Aydınlar Ocağı’nın üyelerinden değerli kardeşimiz Kemal Çapraz’ı elim bir trafik kazasında kaybettik. Kendisi, öğrencilik yıllarından itibaren bizimle yakın temasını sürdüren, inandığı ideallerine hizmet aşkı ile bağlı, samimi, gayretli, çalışkan, fedakâr ve vefakâr, sorumluluk duygusuna ve milli endişeye sahip bir Türk’tü. O ülkeyi karşılıksız seven, şahsi menfaat tanımayan bir hizmet eriydi.
AB hayali üyeliği sürecinde Türkiye ev ödevlerinden birini yine yerine getirdi! Ulusal program hazırlandı. Yandaş ve tanıdık bazı sivil toplum kuruluşlarına gönderildi. Bugüne kadar sürdürülen teslimiyetçi çizgiden en ufak bir sapma yok. Sadece bundan önce Atatürk ve Atatürk milliyetçiliği gibi ifadeleri Brüksel’den çekinerek metinlerden çıkaranlar, bu defa ona sığınmış olmalılar ki; programın girişinde buna yer vermişler. Belki de istemeyerek… İspanya ve diğer örneklerde olduğu gibi birleştiren değil, milletleri bölen, milli devletleri ufalayan bir nitelik kazanmış olan AB’ne verilecek bu program bize göre hiç de “ulusal” değildir. Tek yanlı propaganda, tezgâh ve oyunlara rağmen halkın desteği oldukça düşmüştür. Kel görünmüştür.
Programın ilk 22 sayfasında bazı bilinen ezberler biraz daha millileştirilerek yazılmaya çalışılmıştır. Ancak bazı çelişkiler de dikkat çekmektedir. Meselâ, bugün Türkiye’nin “üreten ve geliri adil paylaşan” yönde çaba sarf ettiği söylenebilir mi? AB sürecinin Türk tarımını ve sanayiini çökertmediği, özelleştirmeler adı altında ülke sanayiinin yabancılaşmadığı söylenebilir mi? Terörü engelleyici politikaları AB’nin desteklemediği bir gerçek değil midir? Yapılan yasa değişiklikleri terörü azdırmadı mı?
Bize göre AB süreci Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi ile taban tabana zıttır. Milli mücadelenin tacı olan Cumhuriyet, AB süreci ile paralel olsaydı; zaten milli devlet ve Cumhuriyetin kurulmasına hiç ihtiyaç olmazdı. Bugün baskılarla, tehditlerle Türkiye Cumhuriyeti’nin adeta tasfiyesine giden süreç “Atatürk’ün ulusumuz için belirlediği çağdaş uygarlıkla bütünleşme” kılıfına sokulamaz; bu büyük bir sahtekârlıktır. Bu çelişki tarihi gerçeklerle doğrulanmamaktadır. Atatürk çağdaş uygarlık hedefi derken anti-Türk ve anti-devlet politikalarını mı önerdi? Atatürkçü olmak küreselleştirmenin olumsuz taraflarını gözden uzak tutmak mı? Yeni Vakıflar Kanununu çıkaranlar, 301’i değiştirenler, milli kimlik ile oynayanlar kimden yanadırlar?
Raporun baş kısmında “Türkiye’nin tam üyelik hedefine yaklaştığı” ifadesi gerçekçi değildir. AB müktesebatına uyum 33 fasılda görüşülürken maalesef üyelik bile garanti değildir. Bu sadece Türkiye’ye uygulanıyor.
Metne sokulan AB tam üyeliği ile “KKTC’nin attığı yapıcı adımlar” ifadesi son derece isabetsizdir. AB yolunda KKTC’yi adak kurbanı yapmak büyük bir ihanettir. Nerede KKTC’nin AB’nin değil de; BM’nin bir sorunu olduğu beyanları…
Sayfa 14’de özelleştirme amacı olarak belirtilen husus ekonomide kamunun ağırlığını azaltmak ise; Türkiye’de bu oran AB ülkelerinin çoğunun altındadır. Programda Halk, Ziraat, Vakıflar Bankalarının özelleştirileceği, şans oyunları, elektrik dağıtımı, petro-kimya sanayii, hava ve deniz ulaşımı, lokomotif ve vagon üretimi, et-balık ürünleri piyasası, şeker-tütün ve çay ürünlerinin işlenmesi, IMKB, altın borsası, otoyol-köprü işletmeciliği, telekomünikasyon, sağlık, eğitim, savunma, radyo-TV yayıncılığı, doğal gaz piyasası, kömür ve diğer madenlerin özelleştirilmesi vardır. TEDAŞ, TEKEL, ELEKTRİK ÜRETİM AŞ. gibi sektöründe belirleyici kuruluşların özelleştirme ile yerli ve yabancı yeni yatırımcılara açılması gibi konuların çoğunda Rusya ve Almanya acaba ne yapıyor? Programda yer alan “AB içerisinde rekabet baskısı ile baş edebilme”, üretmeyen, üretimi engellenen bir ekonomide konuşulamaz. Verimliliğin ve maliyet yapısının rekabet edebilir hale getirilmesi de üretimin ve reel sektörün desteklenmesine bağlıdır. Onları ithalatçı olmaya zorlama değil…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder