24 Eylül 2008 Çarşamba

Neden Çatışıyoruz?

Merkezi ABD'de bulunan araştırma kuruluşu, PEW’in (Nisan 2008 ayında yapılan) küresel eğilimler anketinin Türkiye sonuçları açıklandı. Türk toplumunun bir fotoğrafını çeken anketten birkaç sonuç üzerinde düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Ankete göre, Türkiye en dindar ülkeler sıralamasında Endonezya, Tanzanya, Ürdün, Pakistan, Nijerya ve Mısır'ın ardından 7. sırada. "Hayatımda dinin çok önemli yeri ve önemi var" diyenlerin oranı yüzde 94. Türk kadınlarının yüzde 87'si, Türk erkeklerinin yüzde 81'i "din çok önemli" görüşüne sahip imiş.

“Türkiye'de halkın yüzde 34'ü 5 vakit namaz kılıyor. Günde 1 kez dua edenlerin oranı yüzde 8. Sadece Cuma namazına gidenler yüzde 10. Hiç ibadet etmeyenler (namaz kılmayanlar) yüzde 20. Ramazan'ın tamamında oruç tutan Türklerin oranı yüzde 20. Çoğunda tutanlar yüzde 60. Birkaç gün tutanlar yüzde 9. Hiç tutmayanlar yüzde 9.”

Türkiye'nin 5'te biri oruçlu -anket-

Demek ki ülkemizde vatandaşlarımızdan her üç kişiden birisi İslam’ın namaz ve oruç ibadetleri ile ilgili emirlerini yerine getiriyor. Her beş kişiden biri hiç namaz kılmıyor ancak bunlardan bir kısmı oruç tutuyor.

Anket sonucu bildirilirken “hiç ibadet etmeyenler yüzde yirmi” diye bildirilmiş. Bu cümlede “hiç ibadet etmeyenler” yerine zannederim “hiç namaz kılmayanlar” yazılması gerekiyordu. Çünkü hiç oruç tutmayanlar yüzde dokuz ve oruç ta bir ibadet olduğuna göre hiç ibadet etmeyenler en fazla yüzde dokuz olacaktır. Bunlardan bir kısmı sağlık sebebiyle oruç tutamıyor olacağı için (Hac, zekât gibi diğer ibadetleri de dikkate almasak bile), iradi olarak hiç ibadet etmeyen oranı kesinlikle yüzde dokuzun altında olmalıdır.

Şimdi bu rakamlardan şu sonuçları çıkarmamız mümkündür:

Türk toplumunda gayrimüslim vatandaşlarımız ile inançsız olanlar çok küçük bir azınlık teşkil etmektedir. (Ancak demokratik Türkiye’de sayıları az veya çok bütün vatandaşların kişi hak ve özgürlükleri/inancını yaşama özgürlüğü korunmak durumundadır.)

İslam inancı çerçevesinde olanlar farklı siyasi görüşlere yayılmıştır. Her partinin seçmen tabanı, ibadet etme oranı farklı da olsa inançlıdır.

Başörtüsünü dinin bir emri olarak, hatta cihad duygusuyla savunan da, başörtülüleri kamusal alanda görmekten nefret edenler de özünde İslam inancına sahip, Allah’a inanan, az veya çok dua ve ibadet eden insanlardır.

İçki ve uyuşturucu kullanan, zina, faiz, gıybet gibi büyük günahları işleyenler ve hatta bunları alışkanlık haline getirenlerin bile çoğunda Allah inancı vardır. Hayatının zor ve sıkıntılı dönemlerinde yüce yaratıcıdan yardım dilemeyen yok denecek kadar azdır.

“Allah’tan başka ilah olmadığına, Hazreti Muhammed’in O’nun kulu ve resulü olduğuna” inanan herkes Müslüman olduğuna göre, ibadetleri ve dış görünüşleri ne olursa olsun, hiç kimsenin diğerini daha az Müslüman kabul etme hakkı yoktur.

Kaldı ki Müslüman kimliğini öne çıkaranlar arasında gıybet, dedikodu, iftira, kul hakkı ve kamu malı yeme gibi büyük günahları işleyenler hiçte az değildir.

Kul hakkı hariç her türlü günahı affedebileceğini bizzat Yaratanımız bildirdiğine göre, “falanca kişi veya grup iyi Müslüman, falanca kişi veya grup kötü Müslüman’dır” deme hakkı hiç kimseye verilmemiştir.

Bütün bunlara rağmen yukarıda adı geçen anketin bir diğer verisine göre, Türkler arasında kendi ülkelerinde modernleşmeyi savunanlarla radikaller arasında çatışma olduğunu düşünenlerin oranı, uluslararasında açık ara birinci sırada olduğu görülmekte.

Geçtiğimiz yıl bu çatışmanın var olduğunu düşünen Türkler'in oranı yüzde 52 iken bu oran rekor artışla yüzde 68'e yükselmiş.

Bu araştırma, daha önce de yazdığım, 2007 sonunda Tarhan Erdem başkanlığında KONDA araştırma şirketinin yaptığı anket sonuçlarıyla örtüşüyor. Anket “toplumun büyük çoğunluğunun (yüzde 96,8 'inin) "dindar", en azından "inançlı" olduğunu gösteriyordu. İnançsızlık, ateistlikle birlikte yüzde 3 civarında kalıyor.

Tarhan Erdem, toplumumuzda iki aşırı uçtan bahsediyor, bunlardan biri "yobaz sayılabilecek" kesimdir, öbür aşırı uçta ise "bunların tam tersi tarafta bulunanlar" yer alıyor. Erdem, ikisinin toplamının "yüzde 10'u bulmadığını" da belirtiyor. (Milliyet, 9 Aralık 2007) Demek ki, “yobazlarla” “aşırı laikçilerin” toplamı yüzde onu bulmuyor!

Tarhan Erdem ayrıca Türkiye'de geniş muhafazakâr kesimin "kültürel değerlerine bağlı kalarak modernleşmek istediğini" vurguluyor.

Aslında Türkiye’de muhafazakâr kesim de Devletin ve hukukun laik olmasını istiyor, kadın-erkek eşitliğini savunuyor, sadece dini nikâhla yetinmiyor resmi nikâh yaptırıyor, laik miras hukukunu, ceza hukukunu, demokrasiyi benimsiyor... Türbanlılarda bu oranlar yüzde 90'ın üstündedir!

Özetle modernleşmeyi savunduklarını söyleyenler özünde dindar ve inançlı insanlar iken, dindarlığı ön plana çıkarılan insanlarımızın da laik ve modern hayatı benimsedikleri görülüyor.

Öyleyse modernleşmeyi savunanlar ile radikaller arasında var olduğu söylenen çatışmanın sebebi ne?

Anlaşılan her iki kesimden toplamı yüzde onu bulmayan gruba ait kendi inanç ve duygularının farkında olmayan birileri Türkiye’nin huzurunu bozuyor, ekonomik ve sosyal gelişmesini baltalıyor.

 

Hiç yorum yok: