31 Ekim 2007 Çarşamba

Hastalık Üreten Yaşantı


—Kertenkele, bayramı nasıl geçirdin?



—Üstadım, bir sürüngenin bayramı nasıl geçerse benimki de öyle geçti.



—Bana böyle sitemli konuşma, senin sürüngenlerden yürüyenler sınıfına terfi ettiğini kabul etmiştik.


—Üstadım, bayramda yüreğimin yağını eriten bir olaya tanık oldum, hatırladıkça tebessüm ediyorum.




—Tebessümüne sebep olan olayı öğrenmek isterim.




—Anlatayım. Bir eve ziyarete gitmiştik. Oraya önce beyefendinin emekli polis, hanımefendinin bir lisede müdür olduğu söylenen aile; arkasından ziyaret ettiğimiz ailenin öğretmen olduğunu öğrendiğim akrabaları geldi. Tanışma gerçekleşti, konuşmalar başladı. Emekli polis, ben siyasete girmiyorum, kimseyi suçlamıyorum, dese de ileri geri konuşmaya başladı. Bunun üzerine sonradan gelen ailenin emekli öğretmen hanımefendisi “Hiç değilse, bayramlarda bizi birbirimizden uzaklaştıran siyasi konulara girmesek.” deyince emekli polis, ailesiyle birlikte ev sahibinden izin istemek zorunda kaldı. Evde müthiş bir soğukluk oluştu.



—Kertenkele, bu olayda senin yüreğinin yağını eriten tarafı pek anlayamadım.



—Üstadım, yapmayınız. Siz değil miydiniz bana bayramların işlevini anlatan, özellikle bayramlarda ortak ve birleştirici konuların konuşulmasının doğru olacağını söyleyen?



—Kertenkele, senin sınıf atladığın bir kez daha tescillendi. Dikkat et, insanlar kurulmuş saat gibi çalışıyorlar. Ayarı bozuk saat, ona bakanlara yanlış bilgi verdiği halde onlar, bunun farkında değil. Çağımızda bize öyle bir yaşam dayatılmış ki insanlar bundan ya nemalanıyor ya da değiştirme gücüne sahip değil. Kişinin nerede, ne zaman, nasıl davranacağını bilmemesi ya aptallık ya aymazlık. Her birimiz kurulu bozuk saatin akrebiyiz. Bir çizgi filmde görmüştüm. Taşa takılıp ayağını kıranların imdadına koltuk değneği, sargı bezi, platin, çiçek satanlar sırasıyla geliyorlar; ama kimse bu taşı kaldırmayı düşünmüyor. Bozuk saatin işlemesi için taşın orada bulunması gerekiyor. Depresyona karşı pil bulunmuş. Piller, 15 bin dolarmış. Pillerin satılması için insanların önce depresyona girmesi gerekiyor. Sağlıklı bir yaşam için bataklığı kurutmak varken, hastalara cibinlik, şaplak, tablet, krem ve sprey satmak daha karlı geliyor. Sistem bu! Herkes, birbirinin paraziti olmuş. Kimse, kimsesiz edemiyor; fakat kimse kimsenin faydasına çalışmıyor. Dünya nizamına ayar veren bozuk saatin sistemi şöyle çalışıyor: Dünya yönetmenleri milyar dolarlık küresel şirketleri aracılığı ile insanları beklentiye sokuyorlar. Medya, sözel ve görsel unsurlar, siyaset, eğitim kurumları birer piyon olarak kullanılıyor. Oluşturulan karmaşık zihinsel mekanizmanın kobayı zavallı insanlar, sigaraya, hamburgere, kolaya iştahla sarılıyor. Koltukta pinekleyen; terlik, telefon televizyona mahkûm edilen bir tip ortaya çıkıyor. Bizi yönlendiren güçlerin esiri oluyoruz; fakat bunun farkında değiliz. İrademiz, küresel azmanların elinde. “Kilo veremiyorum, sigarayı bırakamıyorum, kolasız doyamıyorum.” yakınmaları başlıyor. Özgürlüğüne düşkün; fakat özgürlüğünün elinden gittiğinin farkında olmayan, birbirine benzeyen, sıradan insanlar arasındaki silik yerimizi alıyoruz. Üretim ve tüketimdeki çılgınlık, beni korkutuyor. Sen ve ben, hepimiz bir makinenin dişleri durumuna düşürüldük. Hani benim kalbim, hani benim ruhum, hani beni ben yapan yüce değerlerim?



—Üstadım, bu döngüye Dr. Kemal Yeşilçimen “hastalık üreten yaşam tarzı” diyor.



—Kertenkele, beni anlaman, bana yaşama sevinci veriyor. Ayrıca kitap okuyor olmana pek seviniyorum. Bizim neslimiz, bu bozuk saati fark etti. Sizin nesliniz bozuk saate yeni bir ayar vereceğini umuyorum. Her günün bayram olsun.



—Üstadım, bana “deli” demek istemediniz sanırım.



—Sen bu işin delisi olsan ne kaybedersin? Haydi iyi bayramlar!..



24.10.2007

Hiç yorum yok: