Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en tuhaf ve tartışmalı referandumunu yapmak için sandık başına gitmeye hazırlandığı, 21 Ekim Pazar sabahını Hakkâri Yüksekova’dan gelen acı bir haberle karşıladı.
“Yüksekova'ya 50 kilometre uzaklıktaki Irak sınırının sıfır noktasındaki Dağlıca Beldesi'nden Yeşiltaş'a giden Yüksekova 21'inci Sınır Jandarma Taktik Tugay Komutanlığı'na bağlı Komando Taburu'na ait askeri konvoy Avaşin Köprüsü üzerinde saldırıya uğradı. Ağır makineli silahlar ve roketatarların da kullanıldığı saldırıda 12 asker şehit oldu; 3'ü ağır 16 askerimiz de yaralandı. 13 askerin de kayıp olduğu, süren çatışmalarda 32 teröristin öldürüldüğü bildirildi.”
PKK’nın üslerinin bulunduğu Kuzey Irak’a sınır ötesi bir harekâta imkân veren “Tezkere” 18 Ekim’de, TBMM’den milli iradeyi yansıtan yüksek bir oyla (19 ret oyuna karşı 507 oyla) kabul edilmişti.
Türkiye hemen her gün bir iki vatandaşımızın terör örgütü tarafından şehit edilmesi haberlerine alıştırılmıştı(!) Ancak sınır ötesi operasyon için tezkerenin kabulünden sonra, Beytüşşebap ve Şırnak’taki saldırıların ardından, her bir saldırıda 12–13 kişinin şehit edildiği üçüncü önemli eyleme maruz kaldı.
Bu defa saldırı K.Irak’taki bir PKK kampından gelen ve saldırıdan sonra yine buraya kaçmaya çalışan 200 kişilik bir grup tarafından gerçekleştirildi.
Bu olaydan sonra bir kere daha durum değerlendirmesi yapalım:
- PKK terör örgütünün Kuzey Irak’taki kendince güvenlikli bölgede kampları vardır ve bu bölgeden ciddi siyasi ve lojistik imkânlar sağlamaktadır. Kuzey Irak’taki Barzani yönetiminden; Irak merkezi yönetimi ve Talabani’den ve özellikle de stratejik işbirliği içinde olduğu ABD’den destek almaktadır.
- Tezkere’nin çıkması ve sonrasında “tezkere çıktı ama kullanılmayacak” havasını veren açıklamalar, tezkerenin tesirini ve caydırıcılığını azaltıcı etki yapmıştır. Bazı AKP yetkilileri ve destekçilerinin, “şimdiye kadar yapılan 23 sınır ötesi harekâtın (gerçekte 38 büyük harekat yapıldı) hiçbir işe yaramadığı”, “Habur Sınır Kapısının kapatılmayacağı” yönündeki açıklamaları da “korkma, silahım var ama boş” anlamına gelmiştir.
- Tezkerenin verdiği yetkinin kullanılarak sınır ötesi harekât yapılmasına ABD, AB ve Irak yetkilileri karşıdır. Özellikle ABD, bırakın PKK ve üslerini imha etmek, sınırlardan her türlü geçişi izleyecek teknik imkân ve kabiliyete sahip olmasına rağmen Türkiye’ye herhangi bir istihbarat yardımı dahi yapmamıştır.
- Bu ortamda PKK örgütü yüksek bir moral içindedir. Türkiye’nin psikolojik harp alanında daha başarılı olması tam bir siyasi kararlılık gösterilmesine, devlet kurumları arasında uyum ve işbirliğine bağlıdır.
- PKK ile mücadele daha uzun yıllar sürecek gibi gözüküyor. Örgütün dış desteklerinin kesilmesi siyasi kadronun, lojistik destek merkezlerinin ve örgüt üyelerinin tesirsiz hale getirilmesi güvenlik güçlerinin görevidir. Her iki alanda da başarılı olunmadıkça terörle mücadelede sonuç alınamaz.
- Bir ülkenin komşusu olan bir ülkeye karşı terörün lojistik ve siyasi destek merkezi haline gelmesini uluslararası hukuk himaye etmez. Irak hükümeti terörist örgüte karşı gerekli önlemi almadığı sürece Türkiye’nin hukuken müdahale hakkı vardır.
- Türkiye’ye düşmanlık anlamına gelen PKK destekçiliğinin maliyetinin ne kadar ağır olabileceği, Barzani, Merkezi Irak Yönetimi ve ABD’ye çok iyi hissettirilmelidir.
- Askeri mücadelenin 25 yıldır yeterince başarılı olmadığı yanlıştır. PKK, unutmayalım ki siyasi kolu iki milyon oy alan bir kitleden destek almaktadır. PKK yıllarca Türkiye sınırları içinde bağımsız devlet yapılanmasına nüve oluşturacak şekilde, bazı illerimizin “kurtarılmış bölge” oluşturmasını hedeflemiştir. Yapılan mücadele ile PKK’nın bu hedefine ulaşması ve ülkenin bölünmesi engellenmiştir.
- Kuzey Irak’a girmenin bir bedeli vardır. ABD, AB ve komşularımızdan destek alınabildiği ölçüde bedel azalacaktır. Ancak, halen ağır bir bedel ödüyoruz, Kuzey Irak’a girip PKK’nın beynini ve Barzani’yi etkisiz hale getiremezsek bunun bedeli daha da ağır olacaktır.
- Ülkenin birliğinin korunması ve vatanın müdafaası için büyük devletlerin iznini almaya kalksaydık İstiklal Harbimizi yapamazdık.
- “Ekonominin kırılgan olduğu” doğrudur. Sınır ötesi harekâtın en az ekonomik zararla atlatılması hükümetin ve tüm ekonomide etkili oyuncuların görevidir. Ancak Atatürk’ün veciz sözüyle ifade edelim ki, ”söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır.”
Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk Milletine başsağlığı diliyorum.
23.10.2007
1 yorum:
Çok güzel analizleriniz var. Yazılarınızı beğenerek takip ediyoruz. Habur sınır kapısının Türkiye'ye ekonomik katkısı nedir? Onun yerine alternatif bir girişim ne olabilir? konularında da bizleri aydınlatırsanız seviniriz. Tezkerenin gereğinin yapılması derken neleri kastetmiş olabilirsiniz konusunda da bir şeyler yazarsanız memnun oluruz. İyi günle.r
Yorum Gönder