2 Ekim 2007 Salı

Ramazan İklimi


Bir hazırlık başlar günler öncesinden bir hazırlık… Yapılacaklar konuşulurken olacaklar beklenir. Anne babada bir telaş, çocuklarda heyecan… Yüzler bir önceki günden daha parlaktır, gözler umut dolu. Az da olsa temizlik yapılmış, düzen sağlanmıştır mutfakta, evde. Televizyonlar, radyolar, gazeteler bu aydaki hediyelerini reklâm etmeye, yayın akışlarını tanıtmaya, kurumlar imsakiyelerini dağıtmaya başlamışlardır. Gelen, on bir ayın sultanı Ramazan’dır. Mahyalarla karşılanır sultan. Camiler dolup taşar ilk akşam. Sonraki akşamlarda cemaat azalsa da ibadethaneler, Ramazan’ın ilk ve son akşamında, bilhassa Kadir Gecesi’nde, ihtiyaca cevap vermez.




Kılınan ilk teravihin, alınan ilk pidenin heyecanı otuz gün sürer. Geniş ailenin özlemi duyulur bu ayda. Büyüklerimiz bizimle olsa, sofralarımızda başköşeye konsa, babaannemiz beyaz başörtüsüyle, dedemiz beyaz takkesiyle oturdukları yerden eski Ramazan’ları, hatıralarını anlatsa, bizim muzipliklerimize önce tebessüm etse, sonra sinirlense, ellerindeki Kur’an-ı Kerim ve tespihle manevi iklime çağırsa… Onların istekleriyle yakın akrabaları, komşuları iftara davet etsek, evlerimiz genişledikçe daralan gönüllerimizden intikam alırcasına zamanı ve mekânı paylaşsak, çaylar içilse, sohbetler edilse, evden ayrılırken “Bunu saymayız, bir kişi eksik gelmişsiniz, tekrar bekleriz ha!”, “Biz de sizi tez zamanda bekleriz, davete ne hacet, çalın zili girin içeri.” dense… Bir duygu yoğunluğu, davranış ve algılama değişikliği yaşanır Ramazan’da.





Sinirler gerilir belki ilk günlerde. Şeytan sizi sabır testine tutar. Olaylar karşısında sabrettiniz, kişileri hoş gördünüz, bol bol bağışta bulundunuz, kendinizi yargıladınız ve sorguladınız, işte siz kazandınız. Tersi, şeytanın zaferidir. Açlık hissi, özellikle iftara yakın saatlerde bir duygu yoğunluğu yaşatır. “Ben niçin açım, bu açlıkla neler kazandım ya da kaybettim, başka açlar da var mı, onlar için neler yapabilirdim de yapmadım?” sorgulaması zonklatır beyninizi, bulandırır midenizi, utandırır sizi. Yediklerinizden, giydiklerinizden, oturduğunuz evden, bindiğiniz arabadan rahatsız olursunuz çok zaman. Nefsinize kızarsınız sizi şımarttı diye, çevrenize öfkelenirsiniz size yanlış değerler aşıladı diye. Bir iç isyandır bunun adı. Duygularınızı, düşüncelerinizi paylaşsanız da dostlarınızla, eyleme dönüşmez, nedense, söylenenler. Kırdığınız kalbin, yaptığınız hatanın ağırlığı daha fazladır bu ayda. Af dilemek ya da af etmek istersiniz, nefis denen şeytana galip gelebilirseniz. Acıkan mideniz, gözlerinizin ferini, kulaklarınızın işitme gücünü, bedeninizin mukavemetini azaltsa da iç dünyanızda bir seyahate sürükler sizi. Temiz bir iklime seyahattir bu. Mideler dinlenirken, ruhlar yücelir bu iklimde. İbadetler, tefekkürler, yapılan yardımlar, gösterilen tebessümler daha bir anlamlıdır bu mevsimde.




Zenginle yoksul, amirle memur, okumuşla okumamış aynı sofrada yan yana oturur, aynı çorbadan yer, aynı safta ibadet eder. Kişileri ayıran mekânlara inat, gönüller yaklaşır, kalpler ısınır. Gösterişsiz vermenin huzuru, ezilmeden almanın mutluluğu yaşanır zengin ve yoksulda. Toplumsal barıştır bunun adı. Bir de bu ahenge ayak uyduramayanlar vardır. Kimse bir şey demediği halde sürüden ayrılan koyun psikolojisinin ıstırabını duyarlar. Yedikleri, içtikleri tat vermez onlara; ama şeytan da bir türlü bırakmaz onları. Hele arkasından gelen bayramı hak etmediğini düşünmek, bunu çocuklarına izah edememek, ezer de ezer Ramazan senfonisine bigane kalanları. Hep ertelerler mahcubiyetten kurtulma günlerini; ama yarınların arkası yoktur.





İlk günlerdeki tedirginlik yerini derin bir huzura, günlerin biteceği endişesine bırakır. Sayılı günlerdir. “Elveda!” sözcükleri okunur mahyalarda, çınlar kulaklarda. Hüzündür son günlerde esen rüzgârın adı. Riyasız seven, ellerini birbirinden bırakmayan, gözleriyle konuşan, yüreğiyle yaşayan iki sevgilinin ayrılığı yaşanır. Bu sevgilinin on bir ay sonra döneceği kesindir; ama onu göreceğimiz meçhuldür. Buruk yürekleri bayram coşkusu serinletse de onun yerini hiçbir mevsim dolduramaz. Varlığı şifa, yokluğu ceza olan bir ay, Ramazan.




Yaşamak ve yaşatmak ne güzel! Güzel insanlar, güzellikler için, güzel atlarına binip bu mevsimde gül dağıtıyorlar.




01.10.2007

Hiç yorum yok: