27 Mart 2008 Perşembe

Çekirdekler

Bu gün sizlere büyük depremin ayak seslerinden, Kocaeli afet lojistik merkezinin bu vesile ile daha fazla önem kazanır olmasından, bazılarının siparişle yazdığı ve bize yıllarca okuttuğu tarih kitaplarında hainlerin kahraman, kahramanların ise hain diye tanıtıldığından, siyasi simgelerin türbandan ziyade laiklik, çağdaşlık, gericilik ve ilericilik olduğundan, iktidar mücadelesinin zihniyet mücadelesine dönüştürülmesinden, Aleviliğin din mi, kültür mü, yoksa tarikat mı oluşundan, PKK nın bize yöneltilen düşman tüfeği gerçeğinden bahsetmeyeceğim. Sizleri ve kendimi germeyecek bir konuyu işlemeye çalışacağım.

ALLAH(C.C) tabiatta hiçbir şeyi boşa yaratmamıştır. Duran, yürüyen, yüzen ve uçan tüm canlıların bu dünyada bir görevi vardır. Aynı zamanda cansızlarında bir görevi vardır. (Bizim cansız kabul ettiğimiz bazı nesnelerde hakikatte canlıdır). Dünya nizamı halka şeklinde birbirine bağlı çeşitli zincir kümelerinden meydana gelir.

Bir zincir dizisinin bir halkası koparıldığında o zincir devre dışı kalır. Bu devre dışı kalış sorunları da beraberinde getirir. Bu gün sizlerle duran canlılar içinden çekirdekli canlıları inceleyelim.

Yaratıcımız hiç bir şeyi boşa yaratmadığına göre bir ağaçtaki yüzlerce hatta binlerce çekirdeği de boşa yaratmamıştır. Şayet çekirdeklerin tek görevi toprağa ekildiklerinde yeni bir canlı üretmek olsa idi bir ağaçtaki meyvelerin sadece bir kaçında çekirdek olurdu. Bu çekirdeklerde çoğalmaya yeterlerdi. Çekirdeklerin meyve içindeki dizini bile bir sebebe dayalıdır. Hatta bazı meyvelerin (yeni dünya gibi) çekirdekleri, yumuşak kısımlardan daha fazla hacim kaplamaktadır. Demek ki bu çekirdeklerin çoğalmaktan başka görevleri de var. Ben çekirdeklerin insan yaşamında önemli bir yer işgal edeceğine inanıyorum. Henüz çekirdekler üzerinde odaklanan bir ilmi çalışmayı duymadım. Kimi acı, kimi ekşi, kimi tatlı olan bu çekirdekler muhakkak bir hastalığın şifasıdırlar.

Modern ilaçların kullanılmadığı bazı insan topluluklarında hala daha tabiatın natürel imkanlarından yararlanıldığı bilinmektedir. Hayvanlar bile hastalandıklarında bitki, meyve, yaprak veya kök yiyerek şifa bulmaktadırlar.

Bu bakımdan çekirdekler üzerinde çalışılmalıdır diye düşünüyorum.

Canlılar hakkında da çok bilmediklerimiz var. İlim ve fen ilerledikçe bizler cahilliğimizi keşfediyoruz. Acizliğimizin farkına varıyoruz. Aslında zaman harcamamız gereken o kadar çok konu var ki, insanlığın yararına olacak olanlarla uğraşsak nefes alacak zamanımız kalmaz.

Aslında peygamberimizin övdüğü insanların torunlarıyız. Yine peygamberimizin övdüğü topraklar üzerinde yaşıyoruz. Ne akıl yönünden eksiğimiz var, nede yaşam ortamı açısından eksiğimiz var. Dört mevsimin yaşandığı, bolluklar içerisinde olan bu coğrafya da birbirimizle boşuna sürtüşüyoruz. Bu nimetleri didişmekle koruyamayız. Bir başkaları da bize bizim gibi davranmayacaktır.

Bir ailede kardeşler birbirlerinin nazına nasıl tahammül ederse, millet mevhumunda da tahammül aynıdır.

Bizlerde milletin çekirdekleriyiz. İşimiz sadece üremek değildir. Her birimiz de başkası için şifa vardır. Yeter ki biz arayalım. Birbirimizdeki güzellikleri ve yararları bulmaya çalışalım. Keşfedilmemiş çekirdekler gibi, keşfedilmemiş potansiyel gücümüzü ortaya çıkarmak için gayret gösterelim.

Hiçbir işe yaramaz diye kenara attıklarımız zaman içinde o kadar çoğalır ki iş işten geçtiğinde yalnız kaldığımızın farkına varırız. Hepimiz işe yarayan çekirdekleriz. Bir arada olduğumuzda millet oluyoruz.

Biraz daha kendimize dönelim. Kendimizi keşfetmekle uğraşalım.

Tıpkı keşfedilmeyen çekirdekler gibi…

Hiç yorum yok: