11 Mart 2008 Salı

Ekonomi’de Tehlikeli Sinyaller

Türkiye’nin yakın geleceğinde önemli ekonomik gelişmeler bekleniyor. Bu gelişmeyi iktidara en yakın iktisatçılar bile dikkatli bir üslupla ifade etmeye başladılar. 2001 yılındaki kadar şiddetli olmasa da, adına kriz dememek için gerekli özeni göstersekte, ekonomiden ciddi tehlike sinyalleri geldiği muhakkak.

Son göstergelere göre işsizlik artıyor, enflasyon tekrar yükselişe geçti, büyüme oranı son çeyrekte %1,5 a düştü, 2006 yılında yüzde 32 artan özel sektör sabit sermaye yatırımları 2007'nin aynı döneminde yüzde 2.4' e geriledi,  cari açık yine rekor kırdı.

Bu en temel göstergelerdeki bozulma, henüz ABD de başlayıp bütün dünyayı etkisi altına alması beklenen resesyon (ekonomik durgunluk) etkisinin dışında, çoğunlukla Türkiye ekonomisinin kendi yapısal özelliklerinin sonucu ortaya çıktı.

ABD’den yayılan olumsuz etki nedeniyle dünya ekonomisinde beklenen durgunluk ortaya çıktığı zaman, Türkiye’nin bundan etkilenmemesi mümkün değil.  Son beş yıldır dış dünyadan aldığımız olumlu etkiler, Türkiye’ye akan döviz fazlası, yerini durgunluk ve yabancı sermayenin ülkelerine geri dönüşüne bırakacak gibi. (Bu arada bu sermayenin kaçmaması için dünyanın en yüksek faizini daha da yükselterek vermeye ve en kritik varlıklarımızı yabancılaştırmaya devam edeceğiz.) Bu da demektir ki, göstergelerdeki mevcut bozukluklar daha da derinleşecek, ciddi bir ekonomik kırılmaya doğru gideceğiz.

Beklenen ekonomik sarsıntının 2001 krizi kadar şiddetli olmayacağını, 2001’e göre bankaların yapısının daha sağlam oluşu, döviz rezervlerimizin daha yüksek oluşu ve dövizde dalgalı kurun uygulanması gibi avantajlara dayanarak, söyleyebiliriz.

Şiddeti ne olursa olsun gelecek sarsıntının, üretimin azalması, birçok işyerinin kapanması veya küçülmesi, işsizliğin ve fakirliğin artması gibi ciddi sonuçları olacaktır.

Şubat ayı içinde, 58. ve 59. Hükümetin Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener çeşitli TV kanallarında ekonomide yapılan hatalara dikkat çekti. “2007 yılı rakamlarına bakacak olursak ithalattaki en yüksek artış ara malı ithalatındadır. Artık ara malı ithalatından daha az ihracat yaptığımızı görüyoruz.

Bu vahim gerçeği ekonomik kavramların arkasına sığınmadan söylemeye çalışalım. Türkiye, diyelim ki yüz dolarlık ihracat yapabilmek için artık yüz on dolarlık ithalat yapmak durumunda. Tabiî ki bu durumda (döviz giderleri ile gelirleri arasındaki açığı ifade eden) cari açığın kapanması asla söz konusu olamayacak ve cari açık büyüyerek artmaya devam edecektir. Bu durumda ihracatın artmasının da övünülecek bir tarafı yoktur. Çünkü ithalat daha büyük hızla artmaktadır. Bu gidişin sonu iyidir demek mümkün değildir.

Abdüllatif Şener, ikinci olarak özelleştirmelerin katkısıyla ülke ekonomisinin yabancılaşması ve sonuçlarına dikkati çekti. Şener’e göre yabancı yatırımcı, özelleştirmeler aracılığıyla, önce Türkiye'de kazanıp sonra dışarıya kâr transfer ettiği alanlara yönelmektedir.

Bir süre özelleştirmelerden sorumlu iken Başbakanla özelleştirme politikası hakkında görüş ayrılığına düşerek (kendi isteğiyle mi Başbakan’ın emriyle mi bilemiyoruz) bu görevden ayrılan Abdüllatif Şener, “Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin sabit telefon, cep telefonu, bankalar, iş merkezleri ve perakende ticaretine geldiğini” vurguladı.

Otoyolların ve Milli Piyango'nun yanı sıra enerji sektörü ve büyük bankaların özelleştirilmesi konularının gündemde olduğuna işaret eden Şener, 'Bunların hepsi dış piyasalara hitap etmeyen, sadece iç piyasadan kazanan ve bol kazanan fakat özelleştikten (yabancılaştıktan) sonra iç piyasada kazandığını dövize çevirerek dışarıya kâr transfer eden türdendir. Yani dışarıdan döviz getirmediği halde ülkenin cari işlemler dengesinde net açık kalemi oluşturan unsurlar. Dolayısıyla asıl dikkat edilmesini nokta bu diyorum’ diye konuştu.

Bu tespitlerin net sonucu şudur: “Bu tür özelleştirmeler cari açığı büyüten diğer sebeplere ilaveten yeni bir yapısal sorun ekleyecektir.

Bu çıkmaz sokağın sonunda ekonominin duvara çarpmasını kaçınılmaz gören Şener’in, bu vahim sonuç için öngördüğü süre üç yıldır.

Abdüllatif Şener sıradan birisi değil. Hem iyi bir ekonomist ve hem de mevcut iktidarın MKYK üyesi, eski Başbakan Yardımcısı, AKP’nin kuruluşundaki en önemli ilk 3-5 kişiden biri. Şener üç sene içinde bir ekonomik kriz bekliyorsa bunu kimse göz ardı etmemelidir. Özellikle de Hükümet, bari O’nu dinlese de krize giden politikalarında revizyon yapsa ve “parayı veren herkese, her türlü şirketi ve varlığı babalar gibi satarım” zihniyetini terk etse.

Korkuyorum, sanki ekonominin dizginleri bizim elimizde değil. Düşünüyorum ki, ekonomik krizin ötelenmesi dış siyasetle ilgili olabilir. Türkiye ekonomisini dışarıdan yönlendirebilen ABD ve AB’nin baskısıyla çıkarılan “Vakıflar Yasası”nı hiçbir AKP’linin içine sindirebildiğini sanmıyorum.

Ve krize doğru yaklaştıkça, hangi tavizlerin verilebileceğini düşünmekten korkuyorum.

Hiç yorum yok: