18 Mart 2008 Salı

Mevlid Kandili Kutlu Doğum Haftası

19 Mart Çarşamba günü mevlid kandili yani peygamberimizin doğum yıl dönümüdür. Tüm insanlığa hayır ve mutluluk getirmesi dileğiyle yazıma başlamak istiyorum. Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamber (sav) doğmadan iki ay önce babasını kaybetmiştir. O bir yetim olarak dünyayı şereflendirmişti. Altı yaşında annesini kaybedince de hem yetim hem de öksüz oldu. Çocukluğu ve gençliği anne şefkatinden baba sevgisinden mahrum geçmişti. O'nu öpüp okşayan kucaklayıp sevip koklayan ne annesi ne de babası vardı.

O böyle bir ortamda büyüyor tüm insanların sevgi ve takdirini kazanarak "Muhammedül Emin" oluyordu.

Bu emin kişi kırk yaşına geldiğinde insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkarmak için peygamberlikle görevlendiriliyordu. O insanları seviyordu, O'na inananlarda O'nu seviyordu.

Ayeti Kerimede "Sizden çabam karşılığında bir şey (ücret) istemiyorum. İstediğim tek şey içerisinde yakınlık olan sevgidir. " İçerisinde yakınlık olan sevginin ne olduğunu anlamak için önce yakınlık olmayan sevgiyi tanıyalım.

Bu sevgi uzak bir sevgidir. Sevdiğini uzaktan sevmektir.
Sevginin bedelini ödememek için sevdiğine uzak durmak bilerek ve isteyerek onun yanında yöresinde önünde ve arkasında yer almamak mücadelesine katılmamaktır. Özetle bedava sevmektir. Günümüzde istisnaları tenzih ederim bizim gibi Müslümanların peygamber sevgisi gibi. Avami tabirle "Kuru kuru kadan alam/ Takır takır kurban olam" böyle işi nenemde yapar dedemde.

Sevgi hayatın bire sonsuz veren en değerli tohumudur. Fakat onu doğru zamanda doğru yere doğru biçimde ekmek gerekir. Ektikten sonrada bakımını ve hizmetini yapmak gerekir. Otunu ayıklamak, sulamak, büyütmek ve beslemek yani emek vermek gerekir. İşte peygambere duyulan sevgi böyle bir sevgi olmalıdır.

Peygamberler insanları Allah'ın dinine çağırmalarını, onların hidayetine sebep olmaları karşılığında ücret istemezler. Onların ücreti Allah'a aittir. Onların istediği içerisinde yakınlık olan sevgidir. Bedeli ödenmiş sevgi seveni sevilene yakın yapar. Seven sevilene yakın olunca Ehl-i Beyt'ten olur. Tıpkı Selman-i Farisi gibi.

Selman ne araptı ne de Haşimoğullarından.
Peygamberimiz(sav) "Selman bizdendir, Ehl-i Beyt'tendir."Buyurmuştur.
Ama Selman bu sevginin bedelini ödemişti. O zamanının hatırı sayılır bilge kişilerindendi. Tanımadığı halde peygambere olan sevgisi onu Medine'ye kadar getirmişti. Malı, mülkü, makamı tüm dünyevi zenginlikleri terk ederek sıradan bir insan olarak Medine'ye gelmişti. İşte peygamberi sevmek ve sevginin bedelini ödemek budur. Her bir sahabenin buna benzer sevgi hikayeleri vardır.

Tıpkı hicret gecesi suikast düzenleneceğini bile bile Resullah'ın yatağına yatmayı göz göre göre ölüme gitmeyi kabullenen Hz. Ali gibi.

Tıpkı Allah yolunda infak emri gelince tüm malını Allah ve Resulü yolunda tasadduk eden Hz. Ebubekir gibi. Artık seni canımdan da çok seviyorum diyen Hz. Ömer gibi. 20 yaşlarında hayatın baharında dar ağacını boylayan Hz. Hubeyb ve arkadaşı Hz. Zeyd gibi. Allah hepsinden razı olsun. Bu sevgi öyle bir sevgi idi ki Taif dönüşü atılan taşlardan peygamberi korumak için vucudunu ona siper edip pervane gibi dönen kan revan içerisinde kalan azaldı kölesi Zeyd gibi.

O'da öyle bir peygamberdi ki kendine ve Müslümanlara yapılan tüm işkencelere rağmen düşmanlara beddua etmiyordu. Çünkü O insanlara rahmet olarak gönderilmişti. İnsanları sever kimseye tepeden bakmaz, kimseyi hor görmezdi.

 Hz. Enes (ra) on sene peygambere hizmet ettim bana bir sefer olsun şunu niye şöyle yaptın bunu niye böyle yapmadın diye kızmadı. İnsanlara değer verir. Onlarla istişare eder, çıkan neticeye uyardı. Ben peygamberim benim dediğim olacak diye bir tavır sergilemezdi. Uhud ve Hendek savaşlarında olduğu gibi. Çocukları sever, onları öper, saçlarını okşar ve onlarla şakalaşırdı. Yanlış yapana kızmaz onlara doğruyu anlatırdı.

Bir gün peygamberimiz ve arkadaşları mescitte sohbet ederlerken bedevinin biri gelir. Mescidin içerisine küçük abdestini bozar. Bunu gören sahabiler kızar Hz. Ömer ayağa kalkarak kılıcını çeker bu ne saygısızlık, bu ne cüret diye bedevinin başını kesmek ister. Bunun üzerine peygamber (sav) Hz. Ömer'e dur ya Ömer der. Bir kova su getirmelerini emreder. Bevledilen yeri temizletir. Bedeviyi de bir daha böyle yapma diye affeder. Bir an için ölüm korkusuna kapılıp da sonra affedildiğini gören bedevi Müslüman olur.

Bizim ecdadımızda görmeden onu sevmiş, sevgisinin bedelini ödemiştir. Rivayet olunur ki Ahmet Yesevi hazretleri 63 yaşına geldiğinde peygamberimiz bu yaşta vefat etti diyip yerin altında kendine bir çilehane yaptırıp kırk küsür sene orada gün yüzü görmeden yaşamıştır.

Peygamberi sevmek onu örnek almak hayatımızı ve yaşantımızı ona benzetmekle mümkün olur. O'nun sünnetine tabii olmakla mümkün olur. O'nun dürüstlük ve güvenilirliğini örnek almakla mümkün olur. Acaba yaşantımız O'nun yaşantısına ne kadar benzer?

Allah (cc) bizi kendisine gerçek manada kul peygamberine ümmet eylesin. Mevlid kandilinizi tebrik eder ülkemize, İslam alemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ederim.

93. yıl dönümünde Çanakkale şehitlerimizi rahmetle anıyoruz, ruhları şad makamları cennet olsun.

Hiç yorum yok: