Adalet tarih boyunca en temel erdemlerin başında kabul edilmiştir. Önemine binaen gerçekleştirilmesi en zor değerlerden de biridir.
Adaleti genel olarak karşılıklı ilişkiler için düşünürüz; hakkını vermek, gereği yerine getirmek gibi. Doğrudur da. Doğrudur ancak eksiktir.
Zira adalet öncelikle insanın kendisi için, kendini gerçekleştirme sürecinde yerine getirmesi gereken bir değerdir.
Nasıl mı?
İlk önce ölçülü olarak. İnsan her davranışında, her düşünce ve duygusunda ölçülü olmadan, dengeyi bulmadan adaleti gerçekleştiremez. Yani yediğiniz yemekten uykunuza, sevincinizden öfkenize kadar fiziki ve psikolojik her yönünüzle ölçülü olmak, adaleti sağlamanın temel şartlarındandır.
Bu durum Allah'ü Teala'nın Kur'an'da vurguladığı üzere kainatın ve içindeki her şeyin kendisine uygun olarak yaratıldığı "dengenin" bozulmamasına yönelik uyarıya uygun atılacak en temel adımdır: "Sakın dengeyi bozmayın." (Rahman, 8)
Kainatın düzenine tesir edebilen bir canlı olarak insan bu düzeni gözetmeye ilk önce kendinden başlamadan etrafının farkına varması ve etrafına duyarlı olması çok zordur. Nitekim bunun örneklerini her daim görmekteyiz.
Öyle ki, mesela fiziki hayatında dengeyi gözetmeden yaşayan ve fiziki sağlığını bozan, fiziki problemler nedeniyle psikolojisi bozulan ve dolayısıyla tutarsızlaşan insanların çevreleriyle ilişkilerinde de aynı tutarsızlıkları ve dengesizlikleri göstermeleri kaçınılmaz olmaktadır.
Veya insanın iç dünyasında dengeyi kaybetmemesinin esaslarından biri olan değerleriyle çatışmamayı ve onlara uygun yaşamayı başaramayan, bunu başaramadığı için vicdan azabından veya kendini haklı çıkarmaya çalıştığı için doğruyu görme yetisini gittikçe kaybetmekten kaynaklanan aşırı tepkilerle etrafına muamele eden insanların adaletli davranmasını beklemek çok zordur.
Zira artık o kişinin olayları değerlendirme ve tepki verme şekli kişiselleşmekten öteye gidememekte, mesela yapılan aynı yanlışa kim yaparsa yapsın aynı tepkiyi verememektedir.
Yani içte bozulan denge diğer bir ifadeyle adaletin ihlali dışa da yansımaktadır.
Dolayısıyla kültürümüzde çok güzel ifade edilen "nefis terbiyesi" hem fizyolojik hem de psikolojik açıdan doğru biçimde gerçekleştirilemezse, insan adaleti önce kendinde anlayamazsa, başkaları için anlaması ve uygulaması da imkansız olabilmektedir.
Bu sebeple adalet örneğinde vurguladığımız gibi, değerleri hayatın her alanında doğru anlayarak yaşamak ve yaşatmak, günümüzün problemlerinin çözümünde, bu problemlerin kaynağı olan insanın düzelmesine vesile olması bakımından, hayli önemlidir. Bu hususta "doğru bir din eğitiminin" yardımcı olacağı unutulmamalıdır.
Hayırlı haftalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder