25 Şubat 2009 Çarşamba

Koyunluk Bildirisi

 Muhammet İkbal İnsanların genetiği diğer canlılara ayrı ayrı benzer. Ki bu yüzdendir her milletin farklı farklı hayvanları kendine yakın hissetmeleri. Çinliler için ejderha, Ruslar için ayı, Amerikalılar için kartal, Türkler için kurt, Moğollar için köpek, Hintliler için inek... Adeta milli hayvanlardır onlar ve tarihi bir beraberlikleri vardır o milletlerle.

Biz kurdu biliriz de başkaları bizi arslana benzetir. Dünya üzerindeki hükümranlığımızın çok olmasından mı yoksa karizmatik liderlik özelliğimizden midir, bilinmez. Belki her ikisi de.. Pakistan'ın Mehmet Akif'i olan Muhammed İKBAL, hem iyi bir Türk dostudur hem de Türkleri en iyi tahlil eden sosyologlardan biri. Onun bu millet için 3 çeyrek yüzyıl önce yazdıklarına bakar mısınız:

Muhammet İkbal "Duydum ki eski devirlerde otlakların birinde koyunlar otluyorlarmış.

Otlağın bolluğundan nesilleri çoğalmış ve düşmanların korkusundan emin bir şekilde yaşıyorlarmış.

Sonunda kaderin uygun düşmemesinden koyunun göğsü bela oku ile yarıldı.

Aslanlar ormandan çıkıp koyun ile keçinin otlağına geçiverdiler.

Cezbetmek ve hüküm sürmek gücün şiarıdır. Fatihler ise gücün sırrıdır.

Erkek aslan imparatorluğunu ilan etti ve koyunların hürriyetini yasakladı.

Aslan avlanmaktan başka bir şey bilmediğinden ve devamlı koyun avlayıp öldürdüğünden o yemyeşil otlak kızıllaştı.

Yağmur görmüş, kar görmüş, yaşlanmış zeki bir koyun;

Durumdan sıkılmış, daralmış ve aslanların zulmünden kan ağlamış.

Kendi kaderinin dolaşımından şikâyetçi. Kaderi bırakıp tedbire başvurdu.

Evet, güçsüz adam korunmak için iş bilen akıldan medet umar.

Kölelikte, zararı defetmek için çare aramak daha da hızlanır.

İntikam cinneti olgunlaşırsa kölenin aklı fitne düşünür.

Kendi kendine şöyle söylendi: 'Bizim işimiz güç ile düğümlenmiştir. Keder okyanusumuz dipsiz ve sonsuzdur.

Hiçbir koyun kendisini zor ile aslandan kurtaramadı. Bizim bileğimiz gümüşten, onunki ise tunçtandır.

Ne kadar öğüt verirsen ver, ne kadar eğitirsen eğit; koyunu kurt yapamazsın.

Ancak aslanı koyun yapmak mümkündür. Onu kendisine unutturmak mümkündür.'

Bu ilhamı her tarafa yaymaya azmetti ve kan emen aslanlara vaiz kesildi

Bağırdı: 'Ey yalancı ve pek şımarık kavim ! Ve ey uğursuzluğu devam eden bir günden habersiz olan kavim !

Ben ruhani güçten güçlenmekteyim. Aslanlar için Allah tarafından peygamber kılındım.

Ben görmeyen gözlerin ışığıyım. Ben düstur sahibi ve memurum.

Bugüne kadar işlediğiniz kötü işlere tövbe edin. Ey hep zararı düşünen; artık faydayı düşün.

Kim yalnız güce dayanırsa eşkıyadır. Benliğini unut ve hayatını sağlamlaştır.

İyi ruhlar bitkiyle beslenir. Et yemeyi unutan Allah'ın sevgilisidir.

Dişinin keskinliği seni rezil eder. İdrak gözünü kapatır ve kör eder.

Cennet yalnız zayıflar içindir. Güç ise hüsrana yol açar, bunu bil.

Güç aramak ve azametin peşinden koşmak şerdir. Fakirlik emirlikten hoştur.

Yıldırım bir küçük taneye çarpmaz. Eğer tane, harman olmak hevesindeyse yanar.

Eğer akılıysan sahra olma, zerre ol; yoksa güneş ışınından payını alamazsın. 

Ey koyun öldürmekle övünen; kendi benliğini öldür ve yücel.

Kin, iktidar, cebir ile kahır hayatı kısaltır ve keser.

Yeşillik ayakaltında ezildiği halde tekrar tekrar canlanıp yeşerir ve gözlerinden ölüm rüyasını tekrar tekrar yıkar.

Eğer aklıysan kendinden gafil ol, kendini unut. Eğer kendini unutamaz isen delisin.

Gözünün bağla, kulağını kapat ve dudağını dik; yoksa düşüncen yücelerin yücesine varamaz.

Dünya otlağı bir hiçtir, hiç. Sen bu hiçe gönül verme hiç.

Aslan sürüsü artık koşmaktan yorgun, rahatlığa ve tembelliğe hazırdı.

Koyunun uyku verici laflarını beğendi ve tecrübesizliğinden dolayı koyuna aldandı.

Koyunları avlayan aslan, koyunluk dinini seçti.

Kaplanlar otlağa uydu ve aslanlık cevheri çürüdü gitti.

Dişler otlamakla keskinliğini kaybetti. O heybetli ve ateş fışkıran gözler söndü.

Gönül gitgide göğsü terk etti. Parlaklık cevheri aynayı bıraktı.

O delice çaba ve koşma bitiverdi. Gönülde çabalama ve çalışma isteği öldü.

Bağımsızlık ve güçlenme azmi gitti. İzzet gitti, ikbal gitti, itibar gitti.

Demir pençeler kadifeleşti; gönüller öldü ve mezarlaştı.

Tendeki güç eksildi ve can havli arttı. Bu can korkusu, himmet kaynağını kökten kuruttu.

Himmetsizlikten yüzlerce arıza doğdu: Fıtratsızlık, gönülsüzlük, hareketsizlik..

Koyunun ninnisi aslanı uyuttu ve kendi düşüşüne selama durdu."

Uzun lafın kısası şu: Siz bizim koyunlaştırabildiklerimizden misiniz? Yoksa siz bizim koyunlaştıramadıklarımızdan mısınız?

Hiç yorum yok: