1 Şubat 2009 Pazar

Karınca Kanatlanırsa

Kış soğuğunun ılık bahara dönmesiyle toprağın altındaki canlılar kendilerini göstermeye başlamışlardı. Henüz, solucana, yılana rastlamamıştık; ama karıncalar evimizin bir köşesinden bizi selamlamışlardı. Duvarın dibinden, evin salonunu bahçeye bağlamışlardı açtıkları tünelle. Bahçedeki topraklar evimizin içindeydi artık. Karıncalar bütün güçleriyle, bu dünyada kalıcılarmış gibi, kümbet ev yapmışlardı kendilerine. Girip çıkıyorlar, içine bir şeyler yığıyorlardı evin. Onların bu telaşlı halini her gün birkaç dakika seyretme tiryakiliği oluşmuştu bende. Onların telaşlı meşguliyetlerine tebessüm ediyor, derin düşüncelere dalıyordum. Dost ikliminde, günleri birlikte tüketiyorduk sessizce.

Bir gün evin içinde uçan karıncayla karşılaştım. Sağa sola saldırıyordu o kanatlı. Geldiği yeri tespit etmek istedim takip ederek. Dost karıncaların yuvasına girdi, tünel aracılığıyla bahçeye fırladı. Hoşnut olmamıştık bu durumdan. Ben, karıncayı çalışkan, sessiz, çizdiği yoldan ayrılmayan, sürekli üreten, davranışlarıyla bize örnek olan bir canlı diye tanır ve severdim. Onun kanatlanması, ne kafamdaki karınca imajına uygundu ne de beni mutlu etmişti. Ev halkı da rahatsız oldu bundan. Bir gün kahvaltıda, kanatlı aynı karınca bizi ziyaret edince "Karınca kanatlanırsa zevalini (ölümünü) hazırlarmış." sözünü söyleyiverdim.

Akşam eve geldiğimde bir alışkanlık eseri olarak gözlerimin yöneldiği o köşede üretici, yatırımcı komşularımızı göremedim. Ne karıncalardan ne de onların yuvasından eser vardı. Üzüldüm, heyecanlandım. Eşime sordum yorgunluk bilmez dostlarımızın yokluğunu. Bana, "Karınca kanatlanırsa zevalini hazırlar." dememiş miydin cevabını verdi. Bütün karıncaları süpürmüş, bir de çıktıkları deliği güzelce ilaçlayıp tıkamıştı eşim. Eşim haklıydı, karınca keşke kanatlanmasaydı.

Biz insanlar karıncayı, yerde yaşadığı ve çok çalıştığı için seviyoruz. Kanat, kelebekte güzel, kuşta güzel, leylekte güzel. Ses, bülbülde güzel. Yüzgeç, balıkta güzel. Havlamak, köpekte; miyavlamak kedide güzel. Balık uçmak, bülbül yüzmek, köpek miyavlamak, kedi havlamak isterse ne olur? Eminim, hepsi karıncanın bizim evimizdeki akıbetine uğrar.

nsanlar da birtakım yetenek ve niteliklerle donatılmıştır. Bir insanın, bilinen bütün yetenekleri ve nitelikleri üzerinde bulundurması mümkün değildir. Bir nitelik, bir başka niteliğin üstünde değil; ancak tamamlayıcısıdır. Önemli olan, sahip olduğumuz yetenek ve nitelikleri doğru yer ve zamanda, güzel amaçlar için kullanabilmektir.

Çevremize baktığımızda sahip olmadığı yeteneği var gibi gösteren, başka niteliklere öykünen, yeteneklerini birtakım küçüklük duygularıyla verimsiz hale getiren, böylece kendini ve çevresini zor durumda bırakan pek çok kişiye rastlarız. Her biri kâğıttan gemidir, suda eriyen, rüzgârda yıkılan. Kişiye şahsiyet kazandıran da yeteneklerinin yerli yerinde değerlendirilmesidir. Aslında bir boşluğu doldurur kişi yetenekleriyle. Sosyal barış ve dayanışma sağlanır yeteneklerin kullanılmasıyla. Kanat, karınca için bir eksiklik değil, fazlalıktır; onun ölüm sebebidir. Toplum içinde, olmayan yeteneğimizle kendimizi kanıtlama girişiminde bulunmak, bizim için zeval nedeni olabilir.

Mevcut yeteneklerimi kullanmamak, israftır; yeteneklerimizin kaldıramayacağı eylemlere yönelmek, tamahkârlıktır. Kişinin kendini tanıması, haddini bilmesi, erdemdir. İsrafı önlemek, tamahkârlığı yok etmek, doğru bir eğitimi, yüksek bir ahlakı gerektirir. Zeval, haddini bilmez karıncanın sonudur. Biz insanız.

 

Hiç yorum yok: