Yakın tarihimiz reaksiyoner hareketlerle doludur. En çok akılda kalanı da sağ ve sol kavgaları olsa gerek. Sol ideolojinin temel argümanı antifaşist yani sol'cu olmayan herkese düşmanlık idi. Sağ kesimde farklı ideolojiler de olsa ortak nokta antikomünist olmalarıydı.
Komünizmle Mücadele Dernekleri bunun en müşahhas örneğiydi. NATO'nun da desteğiyle Erzurum'dan İzmir'e, İstanbul'dan Van'a değin yüzlerce dernek kuruldu. Fethullah Gülen'den Necip Fazıl'a, M.Şevket Eygi'den Şaban Karataş'a, Muharrem Şemsek'ten İl Müftümüz Hikmet Kutlu'ya kadar onlarca farklı şahsiyet ortak düşman için bir aradaydı.
'Bu kış komünizm gelecekmiş' korkusu sobaları hep sıcak tuttu. Halen 'gomünist' kelimesi siyasal bir hareketi değil gangsterlik gibi bir belâ ve uğursuzluğu işaretler. Oysa her iki gurup da genelde aynı gelir gurubunun mensubu olmaktan da öte ya akraba, ya komşu, ya sınıf arkadaşı hatta gizli sevdalık sahipleriydi.
İ.S. (İhtilâl sonrası) ilk ve ikinci 10 yılda ise Siyasal İslâmcılık hareketi Yahudi karşıtlığı olarak yükseldi. Dünyada ve Türkiye'de her taşın altından onlar çıkıyor, kimle temas etseler HİV virüsü gibi ağlarına düşürüyorlardı. Dolayısıyla 'Müslüman zengin olmalı' idi, 'Müslüman düşmanın silahıyla silahlanmalı' idi, 'Yahudilerle ve Hıristiyanlarla dost olan bizden değildir' idi, 'Vereceğiniz oy Allah indinde en büyük mesuliyet' idi ve 'Refah gelir zulüm biter'di.
Üçüncü 10 yılda Siyasal İslâmcılık tam manasıyla iktidar oldu ama bir şey değişmedi. Değişen sadece düşman tanımlamalarıydı. Artık Yahudiliğin tahtını CHP almıştı. 85 yıldır bu ülkede kötü giden ne varsa onlara aitti. Bütün günahlar, bütün yanlışlar hatta melânetler onlardan kaynaklanıyordu. Artık hangi taşı kaldırsanız altından CHP çıkıyordu. PKK mı; CHP.. Yolsuzluk mu; CHP.. Darbe mi; CHP.. Başörtüsü mü; CHP.. Ergenekon mu; CHP.. Gazze mi; CHP..
1-) Siyasi partiler demokrasinin 3 temel olmazsa olmaz'ından biri değil miydi? 2-) Madem ki CHP Türkiye'nin karabasanıdır, o halde bu ülke 85 yıl bugüne nasıl gelmiş? 3-) Asıl dert CHP'yle mi yoksa Atatürk'le hesaplaşma mıdır? 4-) Soğuksu'da şarap içip de şeriatın gelmesi için oy verdiğini söyleyenler kendi ahvâl ve şerâitlerini düzelttiler mi? 4-) Dini şuur diye parti şuuru alanların Cihad Emir'leri değişse de partizanlığı değişiyor mu? 5-) Siyasetçilerin anlattığını ayet - hadis zanneden, menkıbelerden din üreten, ibadetle ilgili şekilleri ve camide oturma usûlünü İslâmiyet sanan yaratıklar Allah'ın tüm insanlığa vahyi olan kitabı okumuşlar mı yoksa bu işlerden vakit bulamamışlar mı?
Ne tuhaf! Dini; hayatının yörüngesine oturtamamış ve günlük hayatının Top - 10 listesine bile koyamamış insan yığınları oy verirken dini kaygılarla verdiklerini söylüyorlar. Oysa bütün dinlerin varlık sebebi insanların mutluluğu (saadet), doğruluğu (sıdk), dürüstlüğü (istikamet), erdemliliği (fazilet), paylaşmacılığı (infak) ve kurtuluşu (necat) içindir. İnsanın yeryüzünde halife olma sorumluluğu da bozgunculuğa, fesatçılığa, aldatmacılığa, çıkarcılığa ve zûlmediciliğe karşı farz olan görevi (A'raf 33, Ra'd 22, Nahl 90) sırtlanmasıdır.
Bu yazıdan sonra 'Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın' komikliğine maruz kalmamak adına şimdiden diyorum ki 'Parmağıma değil işaret ettiğime bakın'. Son son - ismini versem reaksiyonerlik hastalığı depreşecek kimseler için - kaynak kişisini vermeden alıntılayacağımız bir halk türküsüyle nokta vurayım:
"Sevdiğimin dini var, imanı yok."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder