28 Kasım 2008 Cuma

24 Kasım ve Düşündürdükleri

Hatırlıyordum da, ilkokul öğretmenimin itibarı, saygınlığı o kadar yüksekti ki, karşılaştığı herkes ona saygı ve sevgi gösterisinde bulunurdu.

Konuştukları, her yaştaki insanlar tarafından dikkatlice dinlenirdi.

Herkes biliyordu ki, çocuklarına, dolayısı ile ülkesine gelecek hazırlayan bir fertti öğretmen.

O dönemlerde sadece öğrenciler ve veliler değil, devlet de öğretmenlerin kıymetini bilirlerdi.
Ayrıca hiçbir öğretmenin ikinci işi olmazdı, çünkü gerek de yoktu. Çünkü işi çök önemliydi, o öneme halel getirecek başka bir meşguliyet olmamalıydı. Biliniyordu ki, ek iş yapacak bir öğretmen, öğrencisini gerektiği seviyede eğitemezdi. O yüzden devlet alın terinin karşılığını, halk da gereken önemi verir, gereken saygıyı gösterirdi ona.

Ancak 1970’li yıllardan itibaren bazı kırılası eller bir şeyler yaptı ve hiç şüphem yok ki bunu da kasıtlı yaptı.

Öğretmen yetiştiren okullarda boykotlar körüklendi. (Ben 1977’de üniversiteye kaydolmuş ve 7 aylık boykottan sonra eğitime başlamıştım)

Ardından “Hızlı Eğitim” denen saçma bir uygulama başlatıldı, kimsenin seviyesine bakılmadan Öğretmen Diplomaları dağıtıldı.Hızlı eğitim yapıldığı dönemlerde yüreğinde meslek aşkı taşıyanlar, hızlı eğitimden doğan kaybı kapatmak için çırpınırken, tek emeli diploma edinmek olanlara gün doğmuştu.

Öğrencinin siyasi görüşü bilgi seviyesinden çok daha önemliydi.

Bu diplomalar, seçim döneminde oy olarak partilere geri dönüyordu.Dolayısı ile öğretmenler, hiçte gerekmediği halde politize ediliyordu. İktidarlar yandaş öğretmen yetiştirince, öğretmenler de yandaş öğrenciler yetiştirmeye başladı.

Bu tutum da 12 Eylül cinayetinin hızlandırılmasını ve Türkiye’mizin bilmem kaçıncı defa ilkel toplumlarla anılması sağladı.

İktidar partileri yandaşı öğretmen adaylarına bol keseden Öğretmen Diploması dağıtınca, o diplomaların neticesi olarak Türkiye’nin Eğitim durumu ve dünyadaki yeri bu hale geldi.

Daha önce yazdığım bir makalede de bahsettiğim gibi, güçlü bir Türkiye, dünyanın hiçbir ülkesinin işine gelmez. O yüzden de, dost(!) görünen birçok ülke, yerli işbirlikçilerini de kullanarak, bizim eğitim için harcadıklarımızdan daha fazlasını harcayıp istihdam ettikleri misyonerleri aracılığı ile eğitimimizi, kültürümüzü, inancımızı ve bütün kutsal değerlerimizi baltalamak için elinden geleni yapıtılar ve ne yazıktır ki başardılar da.

Bütün işlerimizde olduğu gibi eğitimde de sistemsizliği sistem edinmişiz.

1990 yılında, Körfez End. Mes. Lisesi Elektronik bölümündeki öğrenci sayısı 333, öğretmen sayısı 2 idi. Öğretmen sıkıntısından dolayı eğitim yapamamanın ızdırabı yüzünden isyan edip, çok sevdiğim öğretmenlikten istifa etmiştim. Oysa bugün; Öğretmen olmak, öğretmenlik demek değil. Öğretmen Diploması veriliyor ama öğretmenlik hakkı için de, emdiği süt burnundan getiriliyor.

O zaman öğretmen sıkıntısı vardı, şimdi öğretmen enflasyonu var. Bunun böyle devam etmesi mümkün değil!

Umarım en kısa zamnda iyi bir eğitim sistemi geliştirilir, karşılıklı sevgi ve saygı ortamında kaliteli eğitimler yapılır, öğretmenler baharlaşır, öğrencileri gül açar, biz de bunlara bülbül olur şakırız.

Öğretmen bahar, öğrenci gül dalı,
Baharda gül, gül baharda güzeldir.
Bülbüller, bu ikiliye sevdalı,
Bülbül için bu ikili özeldir.

Bütün Öğretmenlerimizin Öğretmenler gününü canı gönülden kutluyorum.

Hiç yorum yok: