1 Kasım 2008 Cumartesi

Saadet Kongresi

Siyaset arapça kökenli bir kelime olup toplumu yönetme sanatıdır.

Dolayısıyla toplumlar yönetenlerle yönetilenlerden oluşur.

İnsanların birçoğunun gerek seçen, gerekse seçilen olması bakımından siyasete ilgisi vardır. Bunun içindir ki siyaset hiçbir zaman güncelliğini kaybetmez.

Bende siyasete ilgi duyan siyaseti takip eden okuyan, düşünen ve yorumlayan insanlardan birisiyim.

Uzun zamandan beri siyasetle ilgili düşüncelerimi yazıya dökmek sizlerle paylaşmak istiyordum.

Nasip bu zamanaymış.

Siyasette başarının temelinde iki önemli prensip vardır.

  1. Büyüklerin tecrübesi
  2. Gençlerin enerjisi yani dinamizmi

Büyüklerde gençlerdeki kadar enerji, dinamizm gençlerde de büyüklerdeki kadar tecrübe olmaz.

Bunların herbirisi yalnız başına yarımdır. İkisinin bir araya gelmesi bütünü oluşturur.

Bu bütün bugüne kadar oluşmuş mudur?

Maalesef oluşamamıştır.

Bununda iki sebebi vardır.

  1. Büyüklerin partinin tüm kontrolünü sürekli ellerinde tutmak istemeleri

 

Yetişmiş liderlik vasfını taşıyan insanları sürekli kendi emirlerinde tutmak istemeleri onlara yeterince güvenmemeleri her zaman sadık bir elemana koltuğunu devretmek istemeleri. Küçük olsun benim olsun anlayışını terk edememeleri

2- Gençlerde liderlik koltuğuna oturduklarında rüştlerini ispat etmek için önceki lider ve ekibini tamamen yönetimden tasfiye etmek istemeleri

Gençlerde vefasızlık olduğu müddetçe büyüklerde güvensizlik olacaktır.

Büyüklerde bir kenara atılırım korkusu, gençlerde de her şeyime karışırlar beni kukla gibi kullanırlar endişesi olmasa yani tecrübe ile dinamizm bir araya gelebilse ülkemizde siyasetinde, ekonominin de dolayısıyla halkında yüzü gülecektir.
Bu insanların birbirine güvenmemelerinde haklılık payı var mı derseniz elbette var.

Rahmetli Turgut Özal cumhurbaşkanı seçilince genel başkanlığa dolayısıyla başbakanlığa liderlik vasfı bulunmayan ama dürüst olan Yıldırım Akbulut’u getirdi. Tüm ipleri elinde tutmak için.

Bir müddet tuttu da.

Sonra Mesut Yılmaz genel başkan olunca zamanla Turgut Özal ve ekibini partiden tamamen tasfiye etti.

Aynı durum Süleyman Demirel içinde geçerlidir.

O da cumhurbaşkanı seçilince İsmet Sezgin’i partinin başına getirmek istedi, olmadı. Koltuğa oturan Tansu Çiller önce Süleyman Demirel’in ekibini tasfiye etti dolayısıyla partiyi Demirel’den, Demirel’i de partiden uzaklaştırdı.

Görüldüğü gibi büyükler çok müdahaleci gençlerde çok acımasız oluyor.

Kapitalist zihniyet sadece ekonomide değil, siyasette da kendisini gösteriyor.

İnsan insanın kurdudur.

Yaşamak için yaşatmayacaksın

Var olmak için yok edeceksin

Anlayışı burda da kendisini gösteriyor.
Paylaşmayı bir türlü öğrenemeyeceksin, öğrensen de uygulamayacaksın. Ben merkezlilikten biz merkezli olmaya geçemeyeceksin.

Bizde Erbakan Hoca neden ilerlemiş yaşına rağmen partiden elini eteğini çekmiyor, genel başkanlığa karizmatik birini getirmiyor diye eleştiriyoruz.

Öyle kolay mı?

Yakın geçmişte yaşanan Özal ve Demirel örneği hala zihinlerde tazeliğini korurken kendi elinizle kendi sonunuzu hazırlayıp aynı akibete uğramayı kabullenebilir misiniz?

Siyaset ve riyaset virüs gibidir. Kolay kolay o sizi sizde onu terk edemezsiniz.

Siyasetin selameti olan tecrübe ve enrjinin birlikteliği gerçekleşir mi?

Temennimiz Saadet kongresinin bunun için bir başlangıç olmasıdır. Halef selef genel başkanın halkın huzuruna beraberce çıkmaları bunun bir örneği sayılabilir. Ama bu birlikteliğin gerçek mi suni mi olduğunu zaman gösterecektir.

Numan Kurtulmuş’un Saadet Partisi Genel Başkanlığına seçilmesi siyasete bir hareketlenme, azda olsa bir denge getirebilir.

Siyasette gençlik, fiziki yapı, hitabet, sürükleyicilik, inandırıcılık ve güven çok önemlidir.

Yoksa insanlar genel başkan olurlar ama lider olamazlar.

Siyasette gençliğin sadece yaş ile değil fikirlerinde genç ve dinamik olması da önemlidir.

Genç olup ta başarısız olan çok genel başkan vardır.

Siyasette rekabetin olması ve kalitenin yükselmesi için diğer partilerde de benzer yeniliklerin olması gerekir.

Vatanseverlikle koltukseverlik aynı şeyler değildir.

Vatan için koltuğunu terk edemeyenler, koltuk için vatanını feda ederler.

Siyasette seviyenin yükselmesi için negatif siyaset terk edilmeli, pozitif siyasete geçilmelidir.

Başkalarının hataları üzerinden siyaset yapmak değil de kendi doğrularınız üzerinden siyaset yapmak gerekir.

Herkes birbirine çamur atarsa memleket çamur deryasına döner orada da sivrisinekler türer.

Partiler tüzük, plan ve programlarıyla halkın huzuruna çıkmalı, başkasını değil kendilerini halka anlatmalıdırlar.

Siyasette kalitenin yükselmesinin bir yolu da üniversite öğretim üyelerine ve devlet memurlarına konulan siyaset yapma yasağının kaldırılmasıdır.

“Haydi, gençler siyasete” diyen sayın başbakanımıza sesleniyorum:

Gençler kadar memurlarında siyasete katılmaları ülke yararına değil midir?

Siyaset memuriyete, memuriyet de siyasete engel değildir, olmamalıdır.

Memurların sendikalarda yönetici olmaları sorun teşkil etmiyor da il genel meclis üyesi belediye meclis üyesi il ya da ilçe yöneticisi olması neden sorun teşkil etsin ki?

Tüm memurlarda bu görevlere gelecek diye bir şeyde söz konusu değildir.

İlgi ve istidadı olanlardan yararlanmak çağın gereğidir.

Üniversite bitirmiş okuyan, düşünen yorumlayan insanlar siyasetin dışında tutulursa siyaset parası olanlara, ya da müteahitlere kalır, buda ülkeyi bir yere götürmez. 

Partiler memurların sadece oylarından değil fikirlerinden de istifade etmelidirler.

Numan Kurtulmuş ve ekibinden pozitif siyaset yapmalarını bekliyor ülkemiz siyasi hayatına hayırlı ve verimli olmalarını temenni ediyorum.

İktidar ve muhalefet tüm partilerin bu görüşleri dikkate almasını bekliyorum.

Rekabet, kalite ve hizmetin ön plana çıktığı farklı seslere kulak verildiği siyaset anlayışının yaygınlaşması temennisiyle…

Hiç yorum yok: