19 Kasım 2008 Çarşamba

İçi Boşaltılan Değerler

Değerli okuyucular, dikkat ederseniz uzun bir süredir milletimizce önem arz eden bir takım değerler önemsiz gibi gösterilmekte ve atalarımızın geçmişte kazandığı birçok başarı tesadüflere bağlanmaktadır. Bu hafta sizlere bu propagandaların hangi hususlarda olduğunu aktarmaya çalışacağım.

Hatırlarsanız yaklaşık üç-dört yıl önce Fransa devlet başkanı Jaques Chirac “Anadolu’da bulunan halkın çoğunun Bizans torunu olduğuna, kökeni Türk olanların ancak 500.000 civarında olabileceğine” dair ilginç bir açıklama yapmıştı.

Daha evveli olmakla birlikte resmi tarih kayıtlarına göre 1071 Malazgirt Savaşından itibaren Anadolu topraklarında hakim kültürü oluşturan Türk kimliğini tartışmaya açmaya yönelik bu ifadeler, ilgili yerleri harekete geçirerek “Türkiyeli”(!) bir çok aydının hemen akabinde Türk kimliğini tartışmaya açmasına sebebiyet vermiştir.

Türk kimliğinin içinin boşaltılmasını amaçlayan tartışmalar Anadolu topraklarındaki hakimiyetimizin dünya tarafından son kez onaylandığı ve Cumhuriyet’in temellerini oluşturan “Lozan Anlaşması’nın” geçerliliğinin sorgulanmasına kadar gitmiştir. Neticede ülkemizde yetişen birçok aydının(!) “Türk kimliği ve Lozan geçerliliğini yitirmiştir” gibi ifadeler kullanması, yapılan propagandaların sonuçlarını göstermesi bakımından önem arzetmektedir.

Bunun yanında bazı üniversitelerde Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasında ve gelişmesinde esas önemli faktörün devşirmeler olduğuna dair teorilerin öğrencilere öğretilmesi bir milletin öz güvenine indirilen en önemli darbelerden biridir.

Yine Türk milletinin 20. yüzyılda kazandığı ve I. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren en önemli muharebelerden biri olan Çanakkale Destanı’nın Türkiyeli(!) bir genç yönetmen tarafından “Gelibolu” adı altında belgeselleştirilmesi ve bu belgeselde Türk milletinin muharebeyi içerisinde bulunduğu tüm olumsuz şartlara rağmen vatan aşkının verdiği güçle kazanmasına değil de İngiliz hükümetinin içinde bulunduğu politik kaostan dolayı kazanmasına bağlanması konuya yaklaşımın vahametini gözler önüne sermektedir.

Belgesellerden bahsederken, en son Atatürk hakkında bir gazetecinin hazırladığı belgeselde sözüm ona Atatürk’ü bir insan olarak aktarmak isterken kendisinin yalnız, kadına ve içkiye düşkün biri, kazandığı başarıların ise tamamen şansa bağlı başarılar şeklinde aktarılması da kanaatimce Türk toplumunun değer verdiği kavram ve şahısları hiçe indirgemek için nasıl bir yol izlendiğinin en son göstergesidir.

Türkiyeli(!) aydınların yapmış olduğu bir milleti zayıf, şuursuz ve aciz gösteren propagandalara karşı şu soruları sormak istiyorum:

Eğer ecdadımız hiçbir konuda elini taşın altına koymadan bir imparatorluk kurduysa bu imparatorluk tarihte Türklüğe ve İslamiyet’e ettiği hizmetleri nasıl gerçekleştirdi?

Eğer Çanakkale Savaşı İtilaf Devletleri’nin içersinde bulunduğu duruma binaen kazanıldıysa bu zafer emperyalist devletlerin sömürdüğü diğer milletler için ‘zor şartlarda olunsa da mücadele edilebilir ve başarıya ulaşılabilir’ düşüncesini nasıl harekete geçirdi? Türk milletinin daha sonra yapacağı İstiklal Savaşı için nasıl hazırlık teşkil etti?

Atatürk zayıf karakterli bir insansa nasıl oluyor da yorgun milleti savaşmaya ikna edebiliyor? Savaşırken savaştığı devletlerin içerisinde İstiklal Savaşı yanlısı kamuoyu nasıl oluşturabiliyor? Bunun yanında daha önceki dönemlerde hazırlıkları yapılmasına rağmen kimsenin cesaret gösterip gerçekleştiremediği Türkiye Cumhuriyeti’ni nasıl kurup, yoktan var olan bir ülke meydana getirebiliyor?

Tüm bu çalışmalar milletimiz içerisinde iki durumun söz konusu olabileceğini göstermektedir: Birincisi milletimiz içerisinde Türklük ile problemleri olanlar bugün ön plana çıkıp politikalarını büyük bir rahatlıkla yaymaya çalışmaktadır. İkincisi ise milletimiz içerisinde yaratılmak istenen özgüven bunalımı ve bunun neticesinde milletimizi her yöne rahatça sürüklemektir. Zira tarihte birçok millet kendini üstün ırk telakki edip diğer milletler üzerinde bu yönde politika uygularken, tarihte bunu üstün ırk mücadelesi vermeden ve böyle bir iddiada olmadan başarabilen sayılı milletlerden birinin Türkler olduğunu yukarıda açıkladığım ifadelere binaen çıkarabilmekteyiz.

Öyle ki, verilmek istenen düşünce itibarıyle ecdadımızın bulunduğu yerlerdeki milletlerin büyük çoğunluğu Türklük ve Müslümanlığın, insanlığa kattıkları değerleri ve birbirleriyle nasıl iç içe olduklarını göz önüne alarak, yayılması için çaba sarf etmiş, Yüce Allah da Türk milletinin yaşadığı her sıkıntıda karşı tarafın şartlarını Türkler lehine çevirerek bizi yüceltmiştir.

İyi haftalar!...

Hiç yorum yok: