Aydınların kişi olarak mesleklerini en iyi şekilde ifa etmeleri gerekli, ancak ülkelerine hizmet borcunu ödemek için yeterli değildir. Milletimizin kaynakları ile kendilerini yetiştirme imkânı bulan her aydın, ülke ve dünya meselelerini analiz etmek, milli değerlerden taviz vermeden millete hizmet için, uygulayıcı veya denetleyici bir rol üstlenmek borcundadır.
Belirli bir yetkinliğe (yeterlilik+istek) seviyesine gelmiş aydınların yasama, yürütme ve yargı organlarında görev almaları ülkenin menfaatinedir. Bu alanlarda görev alamayanların ise, bu organları denetleme ve yönlendirme kabiliyetine sahip dördüncü ve beşinci kuvvet olarak ta tanımlanan, medya ve STK’larda (Sivil Toplum Kuruluşlarında) görev almaları kendisini yetiştiren topluma karşı bir görev olarak kabul edilmelidir.
Daha önceki bir yazımızda belirttiğimiz gibi, “sivil toplumun varlığından söz edebilmek için sivil toplum örgütlerinin devletin vesayeti altında olmaması, kendi yapılanmaları ve faaliyetleri hakkında kendilerinin karar verebilmesi ve devlet politikasının gidişatını belirleyebilmesi veya etkileyebilmesi gerekir.”
Çok şükür ki, Türkiye’mizde hiçbir şahsi menfaat gözetmeksizin aydın olmanın sorumluluğu ile zaman, enerji ve paralarını harcayarak hizmet üretme gayretinde olan STK’larımız var.
Bu tanımlamalara en uygun STK’lardan olan AydınlarOcakları Dernekleri yılda iki defa bir Ocak’ın ev sahipliğinde “Şura” adı verilen toplantılarda bir araya geliyor. Aydınlar Ocakları 31. Şurasını 14-16 Kasım2008 tarihleri arasında, Sakarya Aydınlar Ocağı’nın ev sahipliğinde gerçekleştirdi.
Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın kalabalık bir grupla katıldığı Şura’da diğer Aydınlar Ocakları mensuplarının, Başkan Ahsen Okyar ve Kocaeli ekibine duydukları saygı ve takdir duygularını her fırsatta dile getirmeleri dikkat çekiciydi.
Aydınlar Ocağı Derneklerinin “gayesi, milli kültür ve şuuru geliştirmek suretiyle Türk Milliyetçiliği fikrini yaymak, milli bünyemizi sarsan fikir buhranı ve mefhumlar anarşisi ile mücadele ederek milli varlığımızı meydana getiren unsurları yaşatıp kuvvetlendirmektir” olarak tanımlanmış.
31. Şurada Aydınlar Ocağı mensuplarının, “beyninde zehirli kıymık taşıyan” aydın olmanın hassasiyetini gördüm. Gönüllerini yakan gelişmelere karşı, farkındalık yaratmak heyecanı ile dile getirilen konulardan, aklımda kalan bazı tespit ve teklifleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
Kerkük Türkmenlerini temsil eden 3. Partinin lideri Dr. Nef’i Demirci, Kerkük’te yapılanlar, yapılamayanlar ve yapılması gerekenler ile ilgili verdiği bilgiler, mevcut sınırlarımız dışında kalmış soydaşlarımızın stratejik önemini daha iyi anlamamıza yardımcı oldu. Onların beklentilerini yerine getirmek sadece soydaşlık vazifesinden ibaret değildi, Güneydoğu sınırımızın korunması açısından da önemliydi.
Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Çolak, “Mustafa” filmindeki temel yanlışlara işaret etti. Mustafa Kemal gibi dâhilerin beşeri özelliklerinin, sıradan insanların yaptıklarıyla kıyaslanmasının mümkün olmadığını ifade ederek filmdeki somut yanlışları açıkladı. Ayrıca tarihteki Kürt isyanlarına ve özellikle de 1840 ve 1925 Nasturi ayaklanmalarına ve bu ayaklanmaları yapan aşiretlerin önde gelenlerinin torunlarının bugün önemli görevlerde olduğuna dikkat çekti.
Adapazarı Eski Belediye Başkanı Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Erkal Etçioğlu, mahalli idarelerin mali olarak güçlendirilmesi ve idari olarak özerkleştirilmesinin üniter devleti bozacak bir tehlike olma riskini taşıdığını anlattı. Hainlere lojistik destek sağlayan merkezler haline gelen yerel yönetimlerin Ankara tarafından dizginlenmesi gerektiğini söyleyen Etçioğlu, Büyükşehir sınırlarının genişletilmesi, il özel idarelerinin devreden çıkartılmasını eyaletleştirme denemesi olarak değerlendirdi.
Prof. Dr. Ömer Alpaslan Aksu, 1838’den itibaren “secde” haline getirilen Türk Devletinin, Cumhuriyetle birlikte “kıyam” (ayağa kalkma) durumuna gelmeyi başardığını, ancak Cumhuriyetin 85. Yılında yabancıların karşısında tekrar “secde” konumuna geldiğini ifade ederek, yeniden “kıyama” ihtiyaç olduğu tezini ileri sürdü.
Prof. Aksu Ekonomik krizin, 2009 Nisan ayından itibaren siyasi krize dönüşebileceğini, bunun için halkımızın ekonomik krizin şiddetini daha ağır hissedeceği bir sürecin yaşanacağı öngörüsünde bulundu. Bu görüşünü “risk/kontrol sarmalı” kavramı kapsamında ileri süren Aksu, Türkiye’nin daha iyi kontrol edilmesi ve kalan varlıklarımızın, şirketlerimizin yabancı kontrolüne girmesi için kullanılacak şiddetli bir kriz beklentisini dile getirdi. Ayrıca ayaklanmalarla “Türkiye, hükümetin kontrol edemeyeceği hale getirilebilir” sözleriyle karamsar bir tablo çizdi.
Prof. Aksu’ya göre Irak’ın kuzeyinde kurulmakta olan Kürt Devleti geçicidir, esas hedef Kürtler üzerinden Doğu İsrail’in kurulmasıdır.
Tekirdağ AO Başkanı Ersin Bilmeç’in Trakya’da bitkisel yağ piyasasının iki ABD menşeli firmanın tekeline girdiğini, bankadan kredi alan çiftçilerimizin borçlarını ödeyememesi yüzünden ipotekli olan 64.000 dönüm verimli arazinin, Yunan sermayeli bankanın mülkiyetine geçtiğini ve bu sürecin devam ettiğini anlatan ifadeleri yürek yakıcıydı.
Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Cebeci’nin Kültür-Din ekseninde yaptığı değerlendirmeler ve “dini kültürleştirmekte, kültürü dinsizleştirmekte yanlıştır” ifadesi “Türk-İslam Sentezi”ni benimseyen Aydınlar Ocaklılardan tam tasvip gördü.
Prof. Dr. Vahit Türk’ün Türkçe’nin içinde bulunduğu tehlikeler ve Türkçe Eğitimin önemini anlattığı ve Prof. Dr. Ahmet Gökçen’in Ekonomik Kriz’i değerlendirdiği konuşmalar ilgi ile takip edildi.
“Türk Güneşi Dans Topluluğu”nun gösterisi herkesin beğenisini kazanırken, Dr. Şefik Postalcıoğlu’nun, Aydınlar Ocaklarının milli kültür anlayışına paralel olarak, sanat dallarına daha önem verilmesi ve gelecek toplantı aralarında Türk Müziği eserlerinin fonda çalınması teklifi dikkatle not edildi.
Manisa AO Başkanı Mehmet Dilşen’ in Makedonya Gostivar’dan Türkçe okuyan 41 çocuğu misafir edişleri ve Türkiye’yi anavatan bilen, Türk - İslam kültürü ve şuuru ile yetişmiş çocuklarla yaşadıklarını anlatırken hissettiği duygusallık dinleyenleri etkiledi.
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğr. Üyesi A. Faruk Kılıç’ın Alevi-Sünni çatışmasına dair kucaklayıcı ve birleştirici yaklaşımı ile konuyu derli toplu anlatışı beğenildi. A. Faruk Kılıç’a göre, “Ali’siz Aleviliği” savunan bazı grupların dile getirdiği, “cem evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi, Müslümanları ikiye bölebilecek riskli bir tekliftir.”
Konya AO Başkanı Dr. Mustafa Güçlü ile olan özel sohbetimizde, yakından tanıdığı büyük dava ve gönül adamı Osman Yüksel Serdengeçti’yi konuştuk. Rahmetli Serdengeçti’den bizzat duyduğu birçok tarihi anekdotu, Dr. Mustafa Güçlü’den dinleme fırsatı buldum. Serdengeçti’nin müthiş mizah gücünü yansıtan, gülümsetirken düşündüren, inanmış bir dava erinin neden ölümsüzleştiğini idrak ettiren hatıralarını konuştuğumuz bol esprili sohbet, Şura’nın en hoş sadalarından biri olarak zihnimde kaldı.
Genel Başkan Prof. Dr. Mustafa Erkal’ın “etnik kimlik” hakkındaki açıklamaları ve “TRT Kanunun değiştirilerek Kürtçe yayın yapılmasının, yapılan ilmi çalışmaları dikkate almayan yanlış bir uygulama olacağını ifade eden sözleri dikkat çekiciydi. Çünkü yapılan saha araştırmasında Güneydoğu Anadolu Bölgemizde Türkçe yayının anlaşılmaması gibi bir problemin olmadığı, yayın izleme oranını belirleyen asıl faktörün programların kalitesi olduğu görülüyordu. Prof. Dr. Mustafa Erkal’ın birlik ve beraberliğin önemini vurgulayan ifadeleri Aydınlar Ocaklılarca dikkatle izlendi.
Diğer konuşmacıların hepsinden bahsetmeme yerim müsait değil. Her bir konuşmacı ülke meseleleri hakkında belirli düşüncelerin ürünü olan, katılsanız da katılmasanız da dikkate alınacak değer ve önemde tespit, değerlendirme ve teklifleri dile getirdi.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kemal Cerrahoğlu başkanlığındaki Sakarya Aydınlar Ocağı yönetici ve mensupları kusursuz sayılabilecek bir organizasyonu gerçekleştirdiği için bütün misafirlerinin takdirini kazandı. Bir sonraki (32.) Şura’nın ev sahipliğini üstlenen Isparta Aydınlar Ocağı’nın ev sahipliğinde buluşmak temennisi ile veda edildi.
Milli değerlere saygı ve sevgi duyanların ve aydın olmanın sorumluluğunu taşıyanların mensup olduğu, Ocak’ların tütmesi Türkiye’miz için bir şanstır diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder