Yıl 1980… Boş zamanlarımızda iki amcam ve komşularla birlikte köy okulunun bahçesinde futbol oynardık. Maçları, plastik topla oynadığımızdan top patlar ve yarım kalırdı. Oynadığımızdan da pek zevk alamazdık.
Haşim Amcam, futbol topu alalım diye bir fikir ortaya attı. Bu fikir, Osman Amcam, Aydın ve Yaşar ağabeyler ile Mustafa, Yüksel ve Faruk tarafından kabul gördü.
Fındığı, başak yaparak tedarik edebilecektik. Başak; fındık toplandıktan sonra bahçelerde arda kalan fındıkların toplanması işine denir. Başak sonunda herkes 5 kg. fındığı getirdi ve toplam 40 kg. fındığı dedeme sattık. Aldığımız para futbol topunu almaya fazlasıyla yetiyordu. Haşim amcam futbol topunu İstanbul’dan sipariş etti. 1 hafta sonra futbol topumuz geldi. Herkes çok mutluydu. Elbirliğiyle futbol topu sahibi olmuştuk. Maçlarımız da yarım kalmıyordu.
Günümüzde yardımlaşma veya birbirini seven toplum olmaktan ziyade yardım kabul eden hazırcı bir toplum haline geldik. Konuşmaya gelince param yok, param olsaydı şunları şunları yapardık diye mangalda kül bırakmayız. Halbuki bir araya gelsek bir çok şeyi başarabiliriz diye hiç düşünmeyiz.
Eskiden de para yoktu, alım gücü yoktu. Ancak köyde herkes birbirine yardım ediyordu. İmece denen olay vardı. Birbiriyle yardımlaşma vardı. Şimdi ise boş vakti olanlar zamanını kahve köşelerinde geçirmekte, işi olanlarda dışarıdan yevmiyeyle işçi tutma ihtiyacı duymaktadır. İşin sahibi, artık yaptığı işten yevmiyeciye vereceği parayı alamamaktadır.
Dinimizde, dayanışmaya çok önem veriyor. Bir hadis-i şerif’te “toplulukta, birlik ve beraberlikte rahmet var, ayrılıkta ise ilahi azap vardır” diye buyurulmaktadır.
Atalarımız, kendilerine hasta adam denildiği günlerde “Kuvayı Milliye “ ruhu etrafında bir araya gelmişler, güçlerini birleştirmişler ve bu güzel vatanı bizlere emanet etmişlerdir.
Ekonomik krizin her yeri kasıp kavurduğu bu günlerde toplum olarak güçlerimizi birleştirmeli ve aramızdaki dayanışmayı artırmalıyız.
“Bir elin nesi var, iki elin sesi var” öyle değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder