18 Kasım 2008 Salı

Amerika’nın Son Kartı: "Küresel Kriz"

P>Dünyanın gelmiş geçmiş en hızlı yayılan virüsü haline dönüşen bir fenomenle karşı karşıyayız; “Küreselleşme”. Yaşama dair ne varsa hızla küreselleşiyor, diğer bir deyimle küreselleştiriliyor. Teknoloji, siyaset, hastalıklar, korkular, diplomasi, sanat, kültürler, ihtiyaçlar, medya vs. Aklımıza gelen tüm her şey ya küreselleşti ya da küreselleşme aşamasını tamamlıyor.

Aslında doğal küreselleşme ile kavga etmek yersiz geliyor bana. Çünkü bu insanlığın, teknolojinin gelişimi ile alakalı bir durum. Ve birçok alanda faydalı olduğunu düşünüyorum. Benim açımdan en büyük faydası; artık dünyada yapılan yaptırılan hiçbir şey gizli kapaklı değil. Tüm çıplaklığıyla önümüze seriliyor. Hiçbir güç, projesini saklama ihtiyacı hissetmiyor. Sorun nerede peki? Sorun bizlerde tabiî ki. Geçmişte insanoğlunun hiç olmadığı kadar körlük içindeyiz. Tüm dünya insanlarının ve toplumlarının duyarsızlaşması tabiî ki doğal bir durum değil. Hatta diyebilirim ki, bu duyarsızlık ve tepkisizlik özel üretilmiş bir projenin uygulaması.

“Toplumların her şeye duyarlı ve tepkisel olduğu geçmiş dönemlerde büyük güçler projelerini son derece gizli ve hata oranı düşük bir şekilde uygulamak zorundadırlar. Bu da projelerin olabildiğine yavaş ve eksik uygulanmasına yol açmış, riskleri olabildiğine yukarılara çekmiştir. Bu nedenle büyük güçler yeni bir metot geliştirmiş ve adeta devrim yaratmışlardır. Bu metot kısaca; İnsanları ve toplumları uyuşturun, duyarlılıklarını, tepki reflekslerini ellerinden alın ve artık hangi proje olursa olsun rahatlıkla ve hızlı bir şekilde uygulayabilirsiniz.”

Nasıl uyuşturulduk?

Uyuşturucularla sarılmış yaşamlarımız. Tüm yaşam enerjimizi, beyin gücümüzü, kas gücümüzü, emeğimizi, gecemizi ve gündüzümüzü bu uyuşturucuları elde etmek için çalışmakta kullanıyoruz. Her elde ettiğimiz uyuşturucu sonrası kısa bir mutluluk yaşıyoruz. Sonra daha büyük bir doza ihtiyaç duyuyoruz. Bir noktadan sonra sadece emeğimiz, aklımız ve imkânlarımız yetmiyor. Kişiliğimizden, onurumuzdan, özgürlüğümüzden ve ahlakımızdan ödünler vermeye başlıyoruz. Tek amaç var: uyuşturucuları elde etmek. Nedir bu uyuşturucular? Yasa dışı maddeler değil tabiî ki bahsettiklerim. Bu uyuşturucular kendi başlarına çok masumlar ve hatta gerçekten ihtiyaç duyduğumuz ürünler. Ama artık ihtiyaç boyutundan çıktıkları ve amaç oldukları anda uyuşturucuya dönüşürler. Büyük güçlerin yaptığı da bu işte; Yaşamda ihtiyacımız olan ve kullandığımız bu ürünleri, bir yaşam argümanı olmaktan çıkarıp, amaca ve elde edilmesi gereken bir hedefe dönüştürmek. Çalışırsınız, çalışırsınız bir cep telefonu alırsınız… Çalışırsınız, çalışırsınız ev alırsınız… Sonra araba, sonra bir plazma, sonu gelmez… Hep alırsınız ve her defasında açlığınız daha da büyür. Tek amacınız onu elde edebilmektir. Çocuğunuzun büyüdüğünün bile farkında değilsinizdir ve yaşamın aktığının, değişimlerin uzağındasınızdır. Bir şeylerin ters gittiğini anlasanız bile sahip olduğunuz şeyleri kaybetmek korkusuyla tepki gösteremezsiniz. Hatta derinliğinizde yalnız kaldığınızda kendinize kızarsınız olabildiğince, ağlarsınız için için… Neye dönüştüğünüzü görürsünüz ama dönmek çok uzak gelir artık… Tüm yaşamınızı ve enerjinizi elde etmek için harcadığınız bu şeylerden nefret edersiniz ama artık onlardan vazgeçemezsiniz. Allah’ın yarattığı en üstün ve derin varlık olan insan, artık bir robota dönüşmüştür. Duygularınızı ve aklınızı yaşayamaz olursunuz. Her şeye kar ya da zarar olarak bakarsınız. Artık matematik olmuştur yaşam. Acılarınız, sevginiz, aşkınız, heyecanlarınız, hayalleriniz, onurunuz, her şeyiniz uyuşturucuyadır. Milyonlar bir arada ama olabildiğine yalnızlaşırsınız. Gözünüzün önünde bir mazlum katledilir, kılınız bile oynamaz hale gelirsiniz. Kendinizden iğrenirsiniz aslında. Dünyada mazlumlar, çocuklar katledilir, atalarınızın canlarını verdiği tüm her şey elinizden alınır, görürsünüz, bilirsiniz ama hiçbir tepki veremezsiniz. Bir plazma tv almak için yaptığınız fedakârlığın ve harcadığınız zamanın, binde bir oranını bile ayıramazsınız. Ve artık duygularınız da yoktur. İnsanlara bakarsınız, Duyguların, dostlukların, her şeyin sadece bir rol ve taklit olduğunu görürsünüz. O güzel şeyler, yani insana anlam katan ne varsa, artık elinizden alınmıştır ve siz bunun sahteleriyle yaşarsınız. Ve asla gerçek mutluluğu yaşayamazsınız. Her şeyiniz vardır artık, ama mutsuzsunuzdur. Ve o mutsuzluğu gidermek için sürekli uyuşturucu alırsınız. Her uyuşturucu aldığınızda daha da mutsuzlaşırsınız. Ve yıllar sonra dönüp yaşamınıza baktığınızda, yaşadığınız ve sahip olduğunuz her şeyin birkaç rakamla özetlenebileceğini görürsünüz. Sahip olduğunuz her şeyi, uzaktaki sevgilinizin saçlarının kokusunu hafif esen bir rüzgârdan koklamak, onu hissetmekle değişmek istersiniz. Ve size el açmış bir garibin karnını doyurmanın verdiği hazla… Geçtir her şey için artık. O pişmanlıkla ölüm geldiğinde ise; sadece en başa bir kez daha dönmek istersiniz, her şeyin başladığı yere… Dönemezsiniz…

Küresel kriz başlıyor…

Kısa bir süre öncedir… Kimilerine göre aylar önceden sinyallerini veren, bazı görüşlere göre ise; aniden patlak veren bir ekonomik kriz başlamıştır… Bütün dünya şok dalgalarıyla çalkalanıyor. Borsalar çöküyor, bankalar batıyor. Sanayiciler alarmda, ilk kurbanlar veriliyor ve çalışanlar işlerinden çıkartılıyor. Devletler panik içinde bir şeyler yapmaya çalışırken, birbirlerini gözlerinin içine bakıyorlar. Gazeteler, televizyonlar, tüm medya krize endekslenmiş durumda… Borsaların iniş-çıkış ibreleriyle, tüm dünya hop oturuyor, hop kalkıyor. İnsanlar ise; zaten yoğun olan gelecek kaygısına, daha katmerli olan bu krizi de ekliyor. Tüm bunların yanında Bazı kesimler ise; bu gelişmeleri batının yediği ağır bir finansal darbe olarak görüyor ve acaba kapitalizmin sonu mu geliyor diye düşünerekten göbek atıyor. Küresel kriz, artık kiminin felaketi, kiminin ise batıya ve Amerika’ya karşı zaferi, acaba hangisi?

Bence ikisi de değil. Olan nedir peki? Bunu da diğer yazılarımda olduğu gibi kendi penceremden izah etmeye çalışacağım… Bir anlamda yine fantastik ve komplo teorili bir yolculuğa çıkıyoruz yeniden. Kabul etmem gerekir ki bu kez kendi bakış penceremi çok zorlayacağım. Bu yazımın yayınlanması için Amerika’daki seçimin sonrasını bekleyeceğim. Bazı şeylerin netleşmesini görmek amacındayım. İnşallah değerlendirmelerimde yanılırım diye dua ederek konumuza giriyorum…

Tüm dünyada…

Ekonomistler tartışıyorlar… Küresel krizi tanımlamaya ve nedenlerini ortaya koymaya çalışıyorlar. Ve bu durumun ulaşabileceği noktalar hakkında öngörülerde bulunuyorlar. Mortgage sisteminin çöküşü, finans kuruluşlarının hırsı gibi onlarca neden gösteriliyor. Ekonomi bilimi ve bu bilimin mensubu olanlar, elbette nedenler, gelişmeler ve sonuçlar hakkında teoriler üreteceklerdir. Ve söyledikleri de ekonomi bilimi açısından son derece doğrudur. Fakat onların neden olarak ortaya koydukları ekonomik faktörlere, ben ekonomik araç diyorum. Belli bir amacın gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar…

İzlediğim ve dinlediğim ekonomi uzmanlarının anlattıklarında hep aynı manzarayı görüyorum. Ekonomi biliminin doğrularıyla değerlendirme yapıyorlar. Hâlbuki ekonomi, önce siyasetin en önemli dolgu maddesi, sonra bir bilimdir. Yani her ekonomik hamle, ekonomi biliminin gereklerine doğrularına göre yapılmaz. Hatta bilimle çatışabilir bile… O nedenle ekonomistlerin neden dedikleri faktörlere, ben özellikle araçlar diyorum. Peki, bu krizin asıl nedenleri nelerdir?

Benim bu yazıda anlatmaya çalıştığım asıl bu işte; Gerçek nedenler… Öncelikle kriz öncesinde Amerikanın genel durumuna bir göz atmak gerekir. Kriz öncesinde Amerikanın kendi içerisinde ve dünyadaki durumu, bize krizin nedenleri hakkında rehberlik edecektir.

Kriz öncesi Amerika…

Başkanlık seçimi yaklaştığı için hiçbir etkin politika yürütülemiyor. Kendi deyimleriyle “topal ördek” durumu yaşanıyor. Büyük Ortadoğu Projesi ile Cumhuriyetçi yönetim, hem ekonomik, hem de prestij açısından yıpranmış durumda. Aynı yıpranmışlıkla beraber tüm dünyada Amerika muhalifliği artış gösteriyor. Rusya, Amerika’ya son yıllarda artan bir şekilde ve özellikle Gürcistan meselesi ile zirveye varan bir dikleşme durumunda. Çin aynı dik başlılığı özellikle ekonomik alanda yükseltiyor. Aynı anda Avrupa ise; kendi içinde gizli bir çatışma yaşıyor ve Amerikanın gerçek müttefik diyebileceği bir tek İngiltere var. Bu sırada Amerikanın politikaları tüm dünyada ve kendi içinde tartışılıyor ve yoğun bir tepki çekiyor. Büyük Ortadoğu Projesinin devamı için gerekli olan kararlılık ve prestij zayıflamış, Irak dışındaki, Suriye ve İran projelerini gerçekleştirmeyi, oluşabilecek tepkiler nedeniyle göze alamıyor. Küçük hamlelerle geçiştiriyor. Amerika toplumu her alanda kendini sorgulamaya başlamış durumda. Ve bunlar gibi birçok sıkıntılı sorunlar…

İşte şimdi küresel krizin nedenlerini ve sonuçlarını oluşturabiliriz…

Amerika’yı asıl yönetenlerin derin devlet, diğer bir deyimle büyük güçler olduğunu düşünüyorum. Başkanların gerçek anlamda sadece birer kukla olduğuna inanıyorum. Buradan yola çıktığımda; büyük güçler, Büyük Ortadoğu Projesinin cumhuriyetçi yönetim tarafından yürütülemeyeceğine karar veriyor. Çünkü mevcut uygulamalar Bush ve cumhuriyetçileri prestij kaybına uğrattı ve başka bir operasyon için dünyayı ikna etme karizması kalmadı. Yerine düşünülen demokratlarda ise; başkan adayının siyahî olması büyük bir risk yaratıyor. Irkçılığın halen derinden yürüdüğü Amerika toplumunda, oylar kontrol dışı olarak yeniden cumhuriyetçilere akabilir ve seçim öncesi durumlarına geri dönebilirler. Bu riskin ortadan kaldırılması için mevcut Bush yönetiminin ve cumhuriyetçilerin adayı Mccain’in yıpratılması ile toplumun demokratlara yönlendirilmesi gerekiyor. Ve büyük güçlerin elinde ekonomiden daha iyi bir silah olamaz… Krizden sonra; Obama, Mccain ile puan farkını iki katına çıkarıyor…

Amerika toplumu ve medyası ciddi bir şekilde kendini eleştiriyor. Millet olma özelliği bulunmayan Amerika toplumu, kutuplaşmaya ve taraf olmaya başlıyor. Büyük güçler, toplumun reflekslerinin her şeyin sonu olabileceğini düşünüyor. Çünkü milletsiz devletler, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, çok ani yıkılırlar… Roma gibi… Krizden sonra; Amerika toplumu sadece ekonomiye ve seçime endekslenmiş, eleştiriler bir anda sadece cumhuriyetçilere kaymış durumda…

Rusya ve Çin’in son dönemlerdeki dik başlılıkları, süper gücün karizmasını tüm dünyada sarsıyor. Büyük güçler, Rusya ve Çin’in ekonomik kazançlarını Amerikan kâğıtlarıyla değerlendirdiklerini iyi biliyor. Krizden sonra; Rusya ve Çin’in başları önlerine düşmüş durumda, gıkları çıkmıyor adeta…

Amerika tüm dünyada prestij kaybına uğramış durumda… Büyük güçler, kriz ile tüm dünyaya şu mesajı vermeyi planlıyor; “Ben çökersem, hiçbiriniz ayakta kalamazsınız.” Krizden sonra; Neredeyse tüm dünya ülkeleri Amerika’ya yalvarır gözlerle bakıyorlar…”Ne olur müdahale et, batıyoruz…”

Kriz sonrası genel durum…

Amerika yeniden prestij kazandı. Demokratlar iktidara geldikten sonra, dünyada hangi müdahaleyi yaparsa yapsın, net bir tepki gösterebilecek hiçbir ülke yok. Bunun özel denemesini ise; Suriye’ye hafif bir bombardıman yaparak gerçekleştirdi. Bir iki cılız sesten başka bir tepki görmedi. Artık Büyük Ortadoğu Projesinin Suriye ve İran(hangisi önce olur bilemiyorum) aşamasını rahatlıkla uygulayabilir. Tüm dünya zaten Amerika’nın her deliliğine razı durumda… Buna rağmen Amerika, elini hariçten daha da güçlendirmek isterse, yeni bir 11 Eylül durumu da yaratılabilinir. Bunu zaman gösterecektir. Bu arada Rusya ve Çin’in sindirilmiş olması Amerikanın her alanda önünü açmıştır.

Bu kriz ile Amerika elbette büyük paralar kaybetti ve finansal yapısında ağır darbeler aldı. Fakat aynı zamanda bitmiş olan prestijini ve karizmasını tekrar geri kazandı. Hem de daha güçlü şekilde…

Şimdi bu krizin doğal olduğuna inanmak ne kadar mümkün? Elbette Amerika’nın büyük güçleri, bu projelerinde ekonominin bütün araçlarını kullanmış, Lehmann gibi aktörlerine uygulatmış ve krizin tamamen doğal görünmesini sağlamıştır. Amerika’nın krizle kazandıkları, kaybettiklerinden kat kat fazladır.

Umarım yanılmışımdır. Ve bu kriz tamamen doğal bir durumdur. Aksi halde önümüzdeki kısa zaman diliminde dünyayı büyük bir ateş çemberi saracaktır. Allah dünyadaki tüm mazlumların yar ve yardımcısı olsun… Küresel krizin ülkemizdeki yansımasına gelince, bunu ayrı bir yazı ile ülkemin genel durumunu da içerecek şekilde ele almaya çalışacağım…

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalınız…

NOT: “Bu yazımı yazdıktan sonra özellikle Amerika seçim sonuçlarını ve dünyadaki tepkileri bekledim. Obama’nın kazanmasının tüm dünyada, hatta Kenya’da bile eğlencelerle, partilerle kutlanması her şeyi ortaya koyuyor. Amerikanın katı muhalifi olan bazı ülke liderleri, daha şimdiden Obama’ya ellerini uzatmış durumda… Üstelik ülkemizin doğusunda bir köyde Obama kazandı diye 44 koyun kurban edilmiş... Gazetede okudum bu haberi ve içim acıdı bir anda… Tüm dünya, Amerika olmaya doğru hızlı adımlarla koşuyor. Bu gidiş, ya Amerikanın ve İsrail’in imparatorluğu’na varacak. Ya da her ikisinin de sonu olacak… Bunu ileriki dönemde tarih yazacaktır. Ve bunun geç bir tarih olacağını hiç sanmıyorum…”

Hiç yorum yok: