12 Eylül 1980, günlerden Cuma… Türkiye Radyoları, saat tam 03:59'da İstiklal Marşıyla yayına girdi. Marş bitince birden Harbiye Marşı çalınmaya başlandı. Ardından tok sesli bir erkek spikerin "Milli Güvenlik Kurulunun bir numaralı bildirisi" şeklinde anonsu duyuldu.
Daha sonra Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren'in "Aziz Türk Milleti" hitabıyla yönetime MGK tarafından, el konulduğunu belirten konuşması kulaklarda yankılandı. Birazdan ülkemizde darbe dönemlerinin unutulmaz solisti Hasan Mutlucan'dan serhat türküleriyle başlayan seremoni, marşlarla devam etti.
Hakkında birçok kitaplar yazıldı. Bu dönemi anlatan filmler çekildi. Paneller, açık oturumlar, protestolar düzenlendi. Ama şu bir gerçek ki; karşı tarafı suçlayarak, herkes kendi fikriyatına göre darbeyi değerlendirdi.
Değerlendirmelerin ana teması, ne olursa olsun bu darbenin Türk Demokrasisine, Türk Devlet Geleneğine verdiği zararlar konusunda bütün vicdanlar hemfikirdir.
"Kardeşin kardeşi öldürdüğü ve ülkenin derin bir bunalım yaşadığı" iddia edilerek yapılan darbe için o günden bu yana çeşitli senaryolar üretildi.
Solcular, 12 Eylül darbesinin sağcıların işi olduğunu öne sürerek, yapılanları sürekli eleştirdi. Sağcılar ise bu darbeden en çok zarar gören grup oldu. Kimse bu darbenin Türkiye'deki ideolojik grupların menfaatine değil de; asıl amacın küresel güçlerin çıkarlarına hizmet etmek maksadıyla olduğu gerçeğini göremedi.
12 Eylül darbesi günümüzde yapılan bazı araştırmalara göre ABD'nin merkezi haber alma örgütü CIA tarafından " güzelce organize edilen" bir darbedir.
Yunanistan'da yönetimdeki darbeci "Albaylar Cuntası" 1973'te NATO'nun askeri kanadından çekilme kararı aldı. Bu NATO açısından büyük bir zafiyet demekti. Soğuk savaş yıllarıydı ve Sovyetler Birliği Batı için önemli bir tehditti. Yunanistan'ın ayrılmasıyla birlikte, NATO'nun savunma kanadında bir çatlak oluşmuştu. Türkiye'nin 1974'de Kıbrıs'a düzenlediği Barış Harekatı Atina'daki cuntanın sonu oldu.
Yenilgi, Yunanistan'a demokrasiyi getirdi. Albaylar görevi sivil iktidara devretmek zorunda kaldı. ABD baskısıyla Atina'daki Karamanlis yönetimi NATO'ya dönme kararı aldı. Türkiye ise Yunanistan'ın birliğe dönmesini kabul etmedi. Süleyman Demirel de, Bülent Ecevit de ABD'nin bu isteğine şiddetle karşı çıktılar.
Netice de ABD açısından sorun 12 Eylül 1980 darbesiyle çözüldü Bu o kadar açıktır ki; darbe sonrası dönemin ABD Başkanı Jimy Carter tiyatro seyrederken bir Beyaz Saray görevlisi yanına geliyor "bizim çocuklar Türkiye'de yönetime el koydular" diyor. Bu vakıa birçok CIA belgesinde ve basında yer almıştır. Darbedeki ABD bağlantısını en iyi şekilde gösteren bir delildir.
Netekim Kenan Evren darbe sonrasında, dönemin Dış İşleri Bakanı İlter Türkmen'e talimat vererek Türkiye'nin hiçbir karşılık almadan Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine onay vermiştir.
Darbenin ertesi günü yani 13 Eylül de, sanki hiçbir şey olmamış gibi bütün terör olayları, cinayetler son bulmuştur. Bu bile olayın ne kadar muammalı olduğunu gösteren bir tarihi gerçektir.
Kanlı Çorum ve Kahramanmaraş olaylarının arkasında CIA bağlantısı olduğuyla ilgili ciddi belgelere ulaşılmış, bu kanlı olaylarla ilgili birçok soru da, cevapsız kalmıştır.
Babı-ı ali Baskını, 27 Mayıs, 12 Mart, 12Eylül, 28 Şubat, 27Nisan isimleri ne olursa olsun bu müdahaleler sonuçları itibariyle, bu millete hizmet etmemiştir. Bu memleketin önünü tıkamış ve Türk Milletinin çocukları bundan zararlı çıkmıştır.
Allah bu ülkeye bir daha darbe yaşatmasın.
19.09.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder