9 Eylül 2007 Pazar

Büyük Türkiye İçin Büyük Uzlaşma

Toplumları yücelten en büyük manevi güç, birbirin anlama ve uzlaşmadır.


Böyle olmasına rağmen, maalesef bu coğrafyada Tanzimat'tan beri birbirimizi anlayamadığımızdan dolayı birçok problemle karşılaştık. İki asırdır didişmekten, bir diğerimizi düşman kamplarına ayırmaktan öte gidemedik.


Ülkemiz yıllardır bu ayrılıktan dolayı zaman kaybetti. Bu ayrılıklar kimi zaman Laik-Anti laik oldu, zaman geldi Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu oldu. Bu tezahürler ülkenin gündeminden hiç düşmedi.


Günümüze geldiğimizde, yeniden siyasi üslubun sertleştiği, diyalog ve uzlaşmanın neredeyse unutulduğu bir çatışma dönemine girdik. Beklentiler, hesaplaşmalar, hazımsızlıklar, kündeye getirme hırsları dört bir yanımızı sardı.


Aslında geçmişte millet olarak uzlaşmayı en iyi uygulayan toplumlardan birisi olduk. Türk tarihi savaşlar, acılar içinde yükselen uzlaşmaların da tarihidir.


Bu millet önce kendi içinde farklılıklarla uzlaşmış, böylece gücüne güç katmıştır. Artan bu gücünü, yenidünyalara açılmak için kullanmış, Asya’nın ortasından başlayıp, Adriyatik Denizine kadar topraklarını genişletmiştir.


Türk Toplumu, savaşarak ele geçirdiği bu bölgeleri hiçbir zaman sömürge gibi görmemiş… Buradaki toplumlarla uzlaşan milletimiz yeni bir medeniyet inşası gerçekleştirerek engin ufuklara yelken açmıştır. Bu sayede dünya lideri bir devlet meydana getirmiştir.



Uzlaşmayı bir yaşam tarzı haline getirdiği içindir ki, Müslüman-Türk Millet asırlarca değişik din ve dillere sahip toplumlarla huzur içinde yaşamıştır.


Gelin görün ki; son yüzyılımızda atalarımızdan bize kalan bu diyalog ve uzlaşma mirasını kaybettik.


Bilhassa devlet mekanizmasındaki elit ruh halkı küçümseyerek onların arasındaki birlik ruhunu zedelemiştir. "Benim düşünüş ve yaşayış tarzım doğru; senin ki çağ dışı ve yasak" diyerek toplumda ayrılık tohumları ektiler. Laik ve irtica paranoyası gündemden hiç düşmedi.


Bir kısım yazarçizer tayfası da kendi gibi düşünmeyen milleti "göbeğini kaşıyan pis halk" diye isimlendirerek, kendilerini dereke durumuna düşürdüler.


Bu çekişme ve didişme ortamında ülkemiz maalesef çok güç kaybetti. İşsizlik, terör, toplumsal sorunlar çığ gibi büyümüş, ülkemiz dünya klasmanında çok aşağılara gerilemiştir.


Evet; artık uzlaşma eksikliğinden kaynaklanan problemleri, tarihin karanlık sayfalarına gömmenin zamanı gelmiştir. "Dün, dünde kaldı cancağızım; bugün yeni bir şeyler söylemek lazım" diyerek, o marazi ruh halinden kurtulmalıyız.


Farklı hayat tarzlarımızı ve düşüncelerimizi hemen "rejim sorunu" haline getirmekten kaçınmalıyız.


Yeni dönemde vicdanlı aydınlarımıza çok görevler düşmektedir. Akl-ı selim içerisinde oturup konuşarak asgari müştereklerde birleşmenin yolunu bulmalıdırlar. Özgürce tartışılmalı, tartışma ise "öteki"ni kabullenme, onun konumuna saygılı olabilmekle mümkündür. Bir gemide yolculuk ettiğimizi bilmek ile alakalıdır.


Değerli Dostlar "Büyük Türkiye İdeali" ancak birlik şuurunu hücrelerinde hisseden toplumlarla gerçekleşebilir. O yüzden devlet-millet kaynaşmasını sağlayarak, "hep beraber el ele yeniden Büyük Türkiye'ye" demeliyiz. Tarihte dün bunu başardık, neden bugün olmasın?


NOT: Bu vesileyle Cumhur'un Başkanı olan Abdullah Gül Bey'e yeni görevinde başarılar diliyorum. Bu yeni dönemde kalıcı hizmetler vermesini Yüce Allah'tan temenni ediyorum…



04.09.2007

Hiç yorum yok: