27 Eylül 2007 Perşembe

Türbanı Sermaye Yapanlar


Önce bir noktaya işaret edelim. ABD Dışişleri Müsteşarının önce Patriği ziyaret edip Karaköy’de sözde azınlık temsilcileri denen bir grupla görüştükten sonra Ankara’ya gidişini ve Ankara’da da muhatabı ile değil; Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile görüşmesini uygun bulmuyor ve içime sindiremiyorum. Bizim Dışişleri Müsteşarımız aynı temaslara olumlu cevap alabilir mi?



Herkes anayasa ile yatıp kalkıyor. 1982 Anayasasının bütünüyle savunucusu değiliz. Zaten 1982’den bu tarafa çok değişiklik yapıldı. Ancak, anayasa değişiklikleri konuşulurken, anayasanın temel ilkeleri tartışmaya açtırılırken, anayasa çalışmalarının, Türksüz Anadolu ve Atatürksüz Türkiye peşinde koştukları eserleri ve gazete makaleleri ile ortada olan sicili belli sözde ünvanlı bir gruba teslim edilmesini de uygun bulmuyoruz. Bu heyeti eğer iktidar seçmişse; demek ki yol arkadaşı bunlardır. Bunlar da geniş cephe hareketi içinde Cumhuriyetten, milli devletten intikam almak peşinde koşan, milli devlet ve milli kimliği dışlayan bir gruptur.



Daha önceki örneklerde görüldüğü gibi tepki anayasası yapmamak için nelerden kaçınmalıyız? Bunu çözersek epey yol alırız. Fert ve devlet veya toplum birbirine rakip değildir. Bunlardan sadece birini esas alırsak; yeniden tepki anayasalarına zemin hazırlarız. Tecrübesiz bazı siyasetçiler, bilim adamları veya bürokratlar hep bu iki tercihten birine yönelmişlerdir. Ülkeyi tekrar kısır döngüye sokmayalım. Öfke, hiddet, şiddet, şuur altına yerleşmiş bazı yanlışlar, kin ve husumet, duygusallık anayasaya taşınmaz. Anayasalar günlük veya dönemlik düşünülmez. Tasvip ettiğiniz yanları olur veya olmayabilir; YÖK’e ve üniversite rektörlerine “İşinize bakın” nezaketsizliği yapılmaz.



Bazıları türban ve baş örtüsünü birbirine karıştırıp bunlarla akıllarını bozmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti sadece laiklik ilkesine dayalı kurulmamıştır. Sürekli türbanın öne çıkarılması ve bundan medet umulması maksatlıdır; oy avcılığıdır. Sadece türbana karşı çıkılmakla da Cumhuriyete sahip çıkılmaz.



Ülkenin altı oyulurken, Anayasasının 42. Maddesi iki dilli eğitime açık hale getirilirken, TCK’nun 301. Maddesi kaldırılmaya çalışılırken, Türke saldırı serbest hale getirilirken, Türkiye’nin yapısını bozucu, federal yapıya döndürücü “açılımlar” ortaya atılırken, din dersleri karpuz seçer duruma sokulurken, icra ve iktidar güçlendirilip kuvvetler ayrılığı (yargı, yasama, yürütme) dengesi yürütme lehine bozulurken; tartışılan tek konu türban olamaz.




YÖK ve Yargı özellikle Anayasa Mahkemesi adeta iktidara bağlanmaktadır. Zaten yetersiz olan Yargı bağımsızlığı iyice zayıflatılmaktadır. TSK üzerinde oyunlar oynanmaktadır. Anayasa taslağında Milli Güvenlik Kurulu daha da etkisizleştirilmekte; nedense Jandarma dışlanmaktadır. Toplumun çeşitli kesimleri anayasa taslağında unutulmuştur. İşçi, çiftçi, esnaf, memur, kadın istekleri unutulmuştur. Kamu çıkarları ve ekonomik haklar, özelleştirme, mülk edinme gibi konular yok sayılmıştır. Türkiye’nin ekonomik bakımdan talan edilmesi nerededir? Türkiye’ye yön değiştirtme peşinde koşan bu ısmarlama ve Brüksel’den “aferin” almak için hazırlanan taslak, özgürlükçü değildir. Anti-Türk ve anti-devlet anlayışı tasarıda hâkimdir.



Şu halde bu taslak, onu hazırlayan şaibeli isimler bir tarafa, millet için yapılmamıştır. Sayın Burhan Kuzu’nun da ifade ettiği gibi, bu anayasa AKP felsefesini taşıyacaktır. Artık iktidar gücünü elinde bulundurana göre anayasaların yapıldığı ve şekillendirildiği dönemleri geride bırakalım. Eğer gerçekten demokrat olmak istiyorsak!

Hiç yorum yok: