17 Eylül 2007 Pazartesi

Kumanda Bilekte mi, Yürekte mi?


“Durun kalabalıklar; bu cadde çıkmaz sokak!” diyen şairin gür sesi kulaklarımda çınlıyor, beynimde zonkluyor zaman zaman. Hangi sokak nereye çıkar, onu bilmiyorum. Beni bir sokağa yönlendirecek kumandayı bileğime mi yüreğime mi versem? Bilek ve yürek caddelerine açılan sokakların adları ne? Cennet ve Cehennem hangi sokağın bitiminde?


Herkes bilek mevsimini yaşıyor, yürek mevsimini unuttuk. Dirilişe, uyanışa, temizliğe muhtaç, yürekler. Bunun için susmak gerek, sancı gerek, uykusuzluk gerek. Yürekler ancak ıstırapla güçlenir, açlıkla terbiye edilir, tefekkürle dirilir. Kanaat, cömertlik, tevazu, korku, ümit; yürek sokağının sakinleridir, yürek mevsiminin meyveleridir.


Bilek sokağında daha fazla kazanmak var, daha fazla üretmek var, daha fazla yığmak, tüketmek var. Güç; gözde, kulakta, bilekte, sermayede. Bileğinin gücü, cebinin şişkinliği oranında adamsın. Bu sokakta her şey siyasi ve ekonomik rant için. En güçlü, en büyük benim; gerisi bana payanda olduğu kadar değerlidir. Edindiğim arkadaş, okuduğum kitap bana sosyal bir imaj kazandırmıyorsa, kazancımı artırmıyorsa, mevki sağlamıyorsa, beyhude meşguliyettir. Bas tepesine gitsin!


Öyleyse, kumanda bilekte mi yürekte mi olmalı? “Yürek Devleti” isimli bir kitap okumuştum bir zamanlar. Harika bir isim, “Yürek Devleti.” Nasıl bir yürek, sorusunun cevabı verilmişti uzun uzun. Olanlar değil, olması gerekenler anlatılıyordu kitapta. Temiz çevre, inançlı insanlar, güzellik arayışı, bugünü yarına bırakmama, yaptıklarında ibadet şuuruna sahip olma, az yeme, az uyuma, az konuşma, laf değil iş üretme, varlık bilinciyle hareket etme, neslini koruma… yürek devletinin ilkeleri arasında yer alıyordu. Nerede o yürek devleti? Bileği güçlü olanlar devletin sahibi şimdi. Para, kadın, yanlış ideoloji, sadist ve egoist duygular, uyuşturucu, ihtiras artırıyor bileklerin gücünü. Bunlar, zulmün adına barış diyorlar, demokrasi diyorlar, laiklik diyorlar. Böylece, bir değeri ifade eden kavramların içini boşaltıyorlar, kötü örneği oluyorlar.


Yürek devletinin ilk işi, azgın nefsi terbiye etmek. Nefsin zayıflaması, yüreğin güçlenmesi demek. Aralarında ters orantı mevcut. Birine karşı birini beslemek gerekiyor. Birinin galibiyeti diğerinin mağlubiyetini doğuruyor. Bu bağlamda, içinde yaşamak istediğiniz devlet tercihiniz önemli. Bilek devleti mi, yürek devleti mi? Aşkla, sabırla, tevekkülle, maddi ve manevi ibadetlerle, cömertlikle yüreğimizi beslersek, bilek devletinin azaları olan gözümüzü, kulağımızı, elimizi bütün kötülüklerden koruruz. Zihnimiz fitne üretmez, elimiz yasak işe uzanmaz, kulağımız dedikoduya açılmaz, gözümüz günaha bakmaz. Beş duyumuzun tamamı güçlü kalbimizin emrinde olur. Seyit Çavuş, yüreğini güçlendirmesiydi, inancını beslemesiydi Çanakkale Savaşı’nda 250 kg ağırlığındaki top mermisini kaldırabilir miydi? İnandı ve bileğini yüreğinin emrine vererek tarih yazdı, bizi bugünlere taşıdı.


Oruç mevsimi Ramazan, yürek devletini kurma zamanı. Açlıkla nefsimizi terbiye etmek, bileğimizi yüreğimizin kumandasına vermek, ne güzel. Yoksullara yardım etmek, bağışta bulunmak, kazancını paylaşmak, yokluktan yakınmamak, şükrünü bilmek, varlık nedenini sorgulamak; bu mevsimde kazanacağımız meziyetler olmalı. Unutmayalım, görünür özelliği açlık olan oruç, hem bedenlere hem ruhlara hem beyinlere hem yüreklere hem toplumlara şifadır.



16.09.2007

Hiç yorum yok: