14 Haziran 2007 Perşembe

Çanakkale Destanı


Türk tarihininin geçmişine bakıldığında destan özelliğini kazanan pek çok mücadele görülür. Ancak yakın dönem Türk tarihinin destanlaşmış en önemli mücadelesi şüphesiz ki “Çanakkale Savaşı”dır. Çanakkale Destanı’nın yıl dönümünün kutlandığı şu günlerde ben de sizlere bu hafta Türk insanın milli müdafaa gayretinin en üst noktada seyrettiği bu destandan bahsetmek istiyorum.



Çanakkale Muharebelerinde Türk kuvvetlerinin 57.000’i şehit, 100.000’i yaralı, 10.000’i kayıp, 21.000’i hastalıktan vefat, 64.000’i hasta olmak üzere toplam 252.000 zayiatı vardır. 1.Dünya Savaşı esnasında en çok can kaybı olan cephe Çanakkale cephesidir.



Çanakkale Cephesinde bu kadar çok zayiat verilmesinin en önemli sebebi büyük vatan şairi Mehmet Akif’in Çanakkale Destanı adlı şiirinde



Şu Boğaz Harbi Nedir?



Var mı ki dünyada eşi?



En kesif orduların yükleniyor dördü beşi



şeklinde belirttiği gibi, bu cephenin coğrafyasından kaynaklanan stratejik önemine binaen dönemin güçlü devletlerinin tüm güçleri ile bu cepheye saldırmalarıdır.



Karşı tarafın bu gücüne karşılık,Türklerin hem askeri teknik ve donanım, hem de insan gücü olarak yetersiz olması zayiatımızın artmasına neden olmuştur.



Sevgili okuyucular, gözümüzde Çanakkale Muharebesini canlandırdığımız zaman ecdadın ne büyük bir iş başardığını anlayabiliriz. Karşınızda devrinizin en güçlü kara ve deniz ordusu, bunun yanında sizde ise sınırlı imkanlar...bu şartlar altında bir çok ordunun böyle bir durum karşısında morali bozulur ve savaşma gücünü kaybeder.




Buna mukabil ecdadımız sahip olduğu “vatan sevgisi ve şehitlik mertebesine olan inanç” sayesinde insan üstü bir gayretle savaşmış ve sonuçta zafere ulaşmıştır. Çanakkale Savaşı’nın kazanılması halka moral kazandırmış nitekim daha sonra yapılan milli mücadelenin temelleri de bu savaştan sonra atılmaya başlamıştır.




Tarihimizde bu muharebe “subaylar savaşı” olarak da anılmaktadır. Çünkü bu muharebede kayıtları tam belli olmamakla beraber yüzbinden fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbıyeli ve Türk Ocaklarında yetişmiş kalifiye insan gücü kaybedilmiştir. Kalifiye insan gücü kaybı ülke ekonomisini de zarara uğratmıştır.



Bu durumun etkileri Türkiye Cumhuriyeti kurulunca dahi devam etmiş, neticede Cumhuriyet inkilaplarının halka inmesi zaman almıştır. Nitekim Cumhuriyet’in kuruluşunun 10.yılında bestelenen marşta yer alan “10 yılda 15 miyon genç yarattık her yaştan” sözü bu eksikliğe binaen yazılmıştır.




Türk ordusunda varolan maneviyat yüksekliği ve şehitlik inancı cephede mucizevi olayların yaşanmasına vesile olmuştur: Mesela Mustafa Kemal Atatürk’ün savaş sırasında göğsüne gelen şaraplen parçasının saatine isabet etmesi, 257 kiloluk mermiyi Seyit Ali Onbaşı’nın “Ulu ve Yüce ALLAH’tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur!” duasıyla bir hamlede kaldırıp, topa koyup ateşlemesiyle Queen Elizabeth gemisini batırması; Yahya Çavuş ve 15 kişilik askerinin düşmanı püskürtmesi....




Çanakkalede en çok anlatılan mucizevi olay ise şudur:




“Conkbayırı' nda kara savaşları sırasında 57 tümen her gün çamaşır değiştirir. Kirlilerini yıkar çalılara asar ve ertesi gün için kuruturmuş. Sebebi ise eğer şehit olurlarsa Allah'a temiz kıyafetlerle varma gayesiymiş. Savaşa çıkmadan önce namazlarını kılar ve ibadet ettikten sonra savaşa başlarlarmış. Maneviyatı kuvvetli bu insanlar Conkbayırı'nda düşman tarafından kıstırıldıkları anda gökten beyaz-gri bir bulut kümesi 57. Tümenin üzerine inmiş ve bulut yok olduğunda düşman askerleri ne olup bittiğini anlayamamışlar. Zira ortada tek bir Türk askeri bile yokmuş.” Gemiden bu olayı seyreden İngiliz Amirali Hamilton daha sonra savaş anılarında da bu olayı anlatmaktadır.




Yukarıda ifade etmeye çalıştığım milletimizde varolan milli mücadele gücü daha sonra bir çok millete de örnek teşkil etmiştir. Nitekim Mısır Devlet Başkanı, Atatürk’ü ziyaret ettiği bir gün, milli mücadelemizi takdir ettiklerini aynı bağımsızlığa kendilerinin de kavuşmak istediklerini ve bu konu hakkında Atatürk’ün ne tafsiye edebileceğini sorar. Atatürk “Vatanı için canını verebilecek 1.5 milyon Mısırlı genciniz varsa bağımsızlığınıza kavuşursunuz”der.




Mısır Devlet Başkanı “Maalesef yok” diye cevap verince, Atatürk’te “O zaman sizin bağımsızlık ve istiklale kavuşmaya hakkınız yok” diye cevap verir.




Bir milletin istiklali o milleti oluşturan gençlerin milli ve manevi değerlere sahip çıkmalarında ve bu değerler uğruna mücadeleye hazır olmalarında yatmaktadır. Ecdadımız bu vazifesini en iyi şekilde yerine getirmiştir.




Umarım bizler de, bugün varolan tek tip insan yetiştirme modelinden sıyrılır, özellikle şu günlerde fevkalede ihtiyaç duyulan milli ve manevi değerlere bağlı, ayrıca “duyarlı” gençler yetiştirebiliriz...

Hiç yorum yok: