Tarihi geçmişinde bir medeniyet oluşturan ve yaşayan devletler ileriki dönemlerde de bulundukları coğrafyada etkin rol oynar. Çünkü hepimizin takdir edeceği gibi geçmişinde bir medeniyet oluşturan devletin etki sahası, kısaca “kültürel hinterlandı” daima geniş olur.
İran da yukarıda bahsettiğim tarihi geçmişi köklü olan devletlerdendir. Pers medeniyeti arkasından Sasani İmparatorluğu, Akkoyunlu Devleti, Safevi devleti gibi tarihte kültürel ve siyasal olarak etkin rol oynayan devletlerin mirasçısıdır. Kısaca İran Fars medeniyetinin devamı olan devlettir.
İran gerek coğrafya olarak yakın olmamızdan gerekse İslam devleti olmasından dolayı tarihi ilişkilerimizin yoğun olduğu bir devlettir. Akkoyunlu devletinin kurucularının Türk olmasından dolayı orada halen varolan Türkmenler sayesinde yakın ilişkiler daha da artmıştır.
İran’nın resmi mezhep olarak Şiiliği seçmiş olması ve nüfusunun çoğunluğunun Şii müslümanlardan oluşması iki ülke arasında geçmişte yaşanan anlaşmazlıkların başını çekmektedir. Çünkü Yavuz Sultan Selim döneminden beri İran ülkemizde varolan Şii müslümanlar üzerinde gerektiğinde nüfuzunu kullanarak Osmanlı Devleti’ne karşı isyan çıkartmıştır. Bugün dahi İran’nın ülkemizdeki Şii ve Alevi müslümanlar üzerinde etkisi sürmektedir.
İran ile ülkemizin tarihte coğrafi manada anlaşmazlığı 1639 yılında yapılan Kasr-ı Şirin anlaşması ile çözümlenmiştir. Bu anlaşma ile çizilen sınırlar bugünkü İran sınırımızı belirlemiştir.
Kısaca İran’nın tarihi misyonundan bahsettikten sonra günümüze geldiğimizde yeraltı ve yerüstü kaynaklarının dünyada hızla tükenmesi neticesinde global politika kurucularının gözünü tekrar Avrasya topraklarına yönelttiğini görmekteyiz. Bu duruma binaen stratejistler bu coğrafyada lider olabilecek iki ülkenin tarihi misyonlarından dolayı İran ve Türkiye olabileceğini belirtmişlerdir.
Nitekim 1980’lerden itibaren Ortadoğu liderliği için üç devletin yarışmakta olduğu görülmektedir: Mısır, İran ve Türkiye. Son on yıla kadar bölge sorunları çözümünde Türkiye liderliği götürse de özellikle son zamanlarda ülkemizde izlenen yanlış dış politika ile liderliğe İran’nın geçmekte olduğu aşikardır.
Avrasya topraklarını yeniden inşa etmek ve bu bölgede bulunan zenginlikleri tek bir elden yönetmek için ortaya atılan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) projesi içerisinde müdahele edilecek devletlerin başında gelen İran’ın, bu müdahale karşısında göstermiş olduğu tavır takdire şayandır.
Nitekim en son İngiliz askerlerinin İran karasularını ihlal etmesi sonucunda esir edilmesi ve serbest bırakırken yaptığı gövde göstergesinin arkasını okuduğumuzda kanaatimce İran’nın vermek istediği mesaj “bu bölgenin ‘yeni lideri’ benim” mesajıdır.
Tabii şunu belirtmekte fayda görüyorum: İran’ın, ABD ve İngiltere karşısında bu kadar güvenle hareket etmesinin ardında yatan Almanya, Çin ve Rusya desteğini de unutmamak gerekir. Dikkat edilirse İran aleyhine ABD’nin verdiği demecin hemen ardından genellikle bu üç devletten birinden İran’ı destekler demeç gelmektedir.
İran’nın geçmişten gelen kültürel mirası, Ortadoğu devletleri arasında “kitap kültürünün” varolduğu yegane toplum olması, buna binaen yetişmiş insan gücü ve hızla artan ticaret hacmi ile çok kısa zamanda Ortadoğu’nun yeni lideri olması muhtemeldir.
Son olarak ifade etmek isterim ki; İran elindeki imkanları en iyi şekilde kullanıp Ortadoğu liderliğine koşarken, aynı imkanların daha fazlasına sahip ülkemizin geldiği en son noktanın kendi sınırlarını koruma, hatta başkasına “korutma” şeklinde olması, hepimizin gelecek açısından dikkatle düşünmesi gereken bir noktadır! Saygılarımla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder