Türkiye’de hiçbir partinin içinde “parti içi demokrasinin” olmadığı hepimizin kabul ettiği bir gerçek. Parti liderlerinin adeta bir kutsal varlık gibi kabul edilmesi ve onların kararının tartışılamaması, “Duverger”in tabiriyle “seçilmiş krallar” haline gelmesi herkesçe neredeyse tabii bir durum olarak karşılanmakta.
Bu gerçek altında iktidar veya muhalefet olsun bir partiyi tenkit ederken parti ismini zikretmek yerine parti liderinin isminin söylenmesi belki de daha uygun olacaktır.
Diyelim ki, AKP iktidarından çeşitli sebepler yüzünden şikâyetçisiniz. Mesela Türk şirketlerinin ciddi pazar payına sahip olan ve stratejik olduğunu düşündüğünüz birçoğunun yabancıların kontrolüne geçmesi sizi rahatsız ediyor olabilir.
Hükümetin AB üyeliği uğruna verdiği tavizler, yabancıların devlet işlerimize olur olmaz karışması onurunuzu incitmiş olabilir. Kıbrıs’ta parti kongrelerinde Türk bayrağını asmayanların iktidara gelmelerinin desteklenmesi, verilen tavizler ve Annan planının desteklenmesine rağmen KKTC ve Türkiye lehine bir gelişme sağlanamaması sizi öfkelendirmiş olabilir.
İşçinin, köylünün, fakir fukaranın oyları ile seçildiğini bildiğiniz iktidar partisinin bugün zenginlerin ve güçlülerin dostu haline geldiği kanaatini edinmiş olabilirsiniz. Bundan daha vahimi olarak Barzani’nin, Rumların, AB ve ABD temsilcilerinin AKP iktidarından hoşnut olduklarını açıklamaları sizi müthiş bir utanca sürükleyebilir. Bayrak sevgisinin ve milliyetçilik duygularının artmasından korkanlara da kızabilirsiniz.
Siz, bu duygulara sahip olup, AKP’ye karşı olanlar grubundan da olabilirsiniz; halen bu partinin ülkemiz için çok hayırlı işler yaptığına inananlardan da olabilirsiniz. Gerçekten halen AKP’yi destekleyenler arasında da yukarıda açıkladığım duyguların en azından bir kısmını paylaşanlar var.
Bu ortak duygulara sahip olduğu halde AKP’yi destekleyenler ile karşı olanlar arasındaki fark, destekleyenlerin Sn. Erdoğan’ın rakibi olan diğer parti liderlerine de yeterince güvenmemeleri olsa gerektir.
Çünkü halkımızın çoğu, sizi rahatsız eden bu ve benzeri uygulamaların esasen AKP’nin yetkili kurullarında tartışılıp, olgunlaştırılarak uygulamaya konulan politikaların sonucu olmadığı düşünmekte. Bu politikaların iç ve dış dinamiklerin tesiri ile ve bizzat parti genel başkanın tercihi olarak uygulandığına inanmaktadır.
Peki, bu durumda olaylar ve politikalar hakkında, parti içinde aynen sizin gibi düşünen ve sizin duygu ve inançlarınıza sahip olan insanların olması AKP hakkındaki olumsuz kanaatlerinizin değişmesine sebep olur mu veya olmalı mıdır?
AKP’nin yapılacak seçimlerde oy kaybı yaşamayacağını düşünenlerin büyük çoğunluğunun zihinlerinin arka planında, muhalefet partilerinin ve liderlerinin de aynı yapıda olduğunu düşünmeleri yatmaktadır. Bu insanlar, muhalefet liderlerinin de iktidara gelmeleri halinde aynı iç ve dış dinamiklerin etkisi altında kalarak aynı politikaları izleyeceği kanaatindedir.
Bu durumda parti liderlerinin, iktidara geldiklerinde asla vazgeçemeyeceği temel değerlerini ortaya koyması ve milli menfaatler ile kişisel menfaatlerinin çatıştığı noktada kesinlikle millet menfaatini tercih edecek bir karaktere sahip olduğuna inandırma mecburiyetleri vardır.
Son yıllarda kemikleşmiş partili oyları azalırken yüzergezer denilen oylar artıyor. Bu seçimde, oy verme sürecinde vicdanımızla baş başa kalarak vereceğimiz kararın esas belirleyicisi, liderlerin değerlerinin milli değerleri yansıtması ve ülke yararını şahsi çıkarının üstünde tutacak bir karaktere sahip olma konusundaki inandırıcılığı olacaktır.
20.05.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder