Geçtiğimiz günlerde babam, rahatsızlığı dolayısıyla hastanede yatarken ziyaretine gelen arkadaşlarından birinin söylediği söz bu haftaki yazımın konusunu oluşturmaktadır.
Kendisi belli bir süre ABD’de ikamet ettiğinden ziyareti esnasında kendisine “ABD’ni nasıl buldun, orada neler gördün?” gibi bir soru yönelttiğimizde verdiği cevap şöyle oldu:
“Orada burada olmayan herşey var. Rahat bir yaşantı, ekonomik rahatlık söz konusu ancak sen ABD’de hastalanıp orada hastanede yatsaydın ben veya başka bir arkadaşın seni ziyarete gelmezdi, gelemezdi, rahatlığın kazanılması için içinde bulunulan yoğun çalışma temposu buna izin vermezdi!”
Globalizmin yegane temsilcisi ve global değerlerin dünyaya yayılmasında başrolü çeken ABD’nin geldiği sosyal yapıya baktığımızda kişilerin üst seviyede yaşamak için günde 10 saat çalıştığını, bu çalışma temposunun getirisi olarak da giderek yalnızlaştığını görmekteyiz.
Çünkü bireyler çalışmaktan arta kalan zamanlarıyla ancak kişisel ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Dolayısıyla sosyal yaşantıları giderek azalmaktadır.
Bu durum, dünyada giderek artmakta olan global yalnızlığın salt biçimde açıklamasıdır.
Globalizmin veya diğer adıyla küreselleşmenin getirdiği en önemli unsur dünyanın bütünleşip iletişim sayesinde küçülmesi olduğundan, bugün ülkemize bakıldığında büyük şehirlerde ve genellikle iyi eğitim alıp özel şirketlerde çalışanların durumu yukarıda anlatılan ABD’deki sosyal yaşantı ile eşdeğerlilik göstermektedir.
Bu durum neticesinde insanlar giderek yalnızlaşmaktadır. Bireysellik hayatın her noktasında ön plana çıkmaktadır.
İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli özellik hepimizin bildiği gibi sosyal bir varlık olmasında yatmaktadır. İnsanın yapısında varolan sosyalliğin azalması o kişiyi bunalımlı bir birey haline dönüştürür.
Nitekim bugün sosyolojide yeni bir terminoloji olarak kullanılan “bunalımlı toplum” kavramı toplumların giderek bireyselleşmesinden kaynaklanan sorunları açıklamak amacıyla kullanılmaktadır.
İş hayatının yoğunluğu toplumda ilk önce aile kavramını yıpratmaktadır. Ebeveynlerin yoğun çalışması çocukların anne ve baba ilgisinden, sevgisinden yoksun olarak büyümesine sebep olmakta, bu durum da ilerisi için toplumda bunalımlı bir yapı hakim olmasına yol açmaktadır.
Bunun yanında, yine iş hayatının yoğunluğu, artık günümüzde sosyalleşmenin en önemli vasıtası olan bayramları ve özel günleri, tatile gitme vesilesi haline getirerek ilerisi için milletin kültürel dokusunu deformasyona uğratacak zeminin varolmasına sebebiyet verecektir.
Çünkü her milletin bayramında o millete has ritüeller uygulanır. Bu ritüellerin yerine getirilmesi genç nesillere kültür aktarımına vesile olmaktadır. Dolayısıyla bu durumun değişmesi ilerisi için kültür deformasyonuna sebebiyet verebilir.
Kanatimce insanların giderek yalnızlaşmasının en vahim sonucu yalnızlığın yarattığı bunalım hali sebebiyle insanların içinde varolan şiddet dürtüsünün artmasıdır. Nitekim bugün medyadan hepimiz ülkemizde ve dünyada insanların birbirine uyguladığı dehşet verici şiddet haberlerini görmekte ve okumaktayız.
Peki ne yapılmalı?
Bu sorunun yanıtı yine kanaatimce insanın hayattan ne beklediğiyle doğru orantılıdır. Para kazanmayı hayatta amaç edinenler için yapacak pek bir şey yoktur. Çünkü dünyada varolan sistem zaten insanı bu amaca yöneltmektedir. Fakat hayattan salt maddiyat dışında manevi değerleri de amaç edinenlerin ise bu düzen karşısında dik durabilme cesaretini göstermeleri gerekmektedir. Çünkü bugün zor olan hangi konuda olursa olsun “dik durabilme” asaletini göstermektir. Saygılarımla!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder