14 Haziran 2007 Perşembe

Liderlik


Liderlik doğuştan gelen bir özellik midir, yoksa lider olmak öğrenilebilir mi, sonradan lider olunabilir mi? Bu tartışmaları hepimiz çok duymuşuzdur. Her iki tezi de destekleyen bir çok makul gerekçe vardır. Çünkü liderliğin gerçekten tanımlanması zordur ve liderlik içinde kısmen bilimi, kısmen sanatı, kısmen doğuştan gelen yeteneği ve kısmen de şansı içinde barındıran bir kavramdır.


Yönetici ile lideri birbirinden ayıran çok çeşitli tarifler yapılmış. Benim en çok beğendiğim tariflerden ikisi şöyle:


Yönetici işi doğru yapana, lider ise doğru işi yapana denir.”


Yönetici duvara dayanmış merdiven vasıtasıyla binanın çatısına çıkacak ekibi, en güvenli ve en hızlı bir biçimde çatıya çıkaran kişidir. Lider ise merdivenin doğru duvara dayanmasını sağlayan kişidir.”


Genel kabul görmüş olan görüşe göre liderlik vasıflarının içinde genetik olanlar vardır. Ancak birçok liderlik özellikleri geliştirilebilir. Liderde bulunması gerekli ilk üç vasıf olarak Karakter (Güven sağlar), Bilgi (anlamayı sağlar), İkna gücü (iletişim ve anlaşılmayı sağlar) sayılabilir.


Liderden beklenenlerden en başta geleni değerlerin ve önceliklerin seçimi olsa gerektir. Seçtiği değerlerin ışığında belirlenmiş hedeflere yöneltmesi ve sonuçlara odaklanması liderlik özelliklerinin olmazsa olmazlarıdır.


Hadis-i şerifte “İki kişi bir yola gidecek olsanız birinizi lider seçiniz” diye özetlenebilecek bir tavsiyede bulunulmuş. Bu tavsiye modern yönetim bilimine de oldukça uygun. Zaten genellikle lidersiz topluluklarda veya kurumlarda kaos yaşanır ve çoğunlukla sonunda bir lider çıkar.


Yani ister iki kişilik, isterse milyonlarca kişilik toplulukları yönetsin, ister dernek başkanı, ister şirkette bir ekip başı veya genel müdür olsun veya ülkeyi yöneten başbakan, cumhurbaşkanı olsun her bir yönetici lider olabilmelidir ki o kurumlar daha iyiye ve mükemmele doğru gelişebilsin.


Lider olmak kadar, lider kalmak da önemlidir. Liderin karizması ve kitleleri sürükleme kabiliyetinin devamlılığı, kendisine duyulan güvene bağlıdır. Güvenin devamı ise inandığı/inandırdığı değerlere sadakati ve bu değerlere varmak için duyduğu heyecanını kaybetmemesi ile mümkün olabilir.


Belirli makamlara gelen ve lider kabul edilen kişilerin zaman içinde dile getirdikleri değerlere uygun yaşamadıkları, toplumsal/kurumsal hedeflerinin yerini şahsi ve maddi hedeflere bırakmasıyla kitleleri elektriklendiren heyecanlarını kaybettikleri görülmüyor mu?


Bu değerlerin yerine bazı şahsi ve maddi hedeflere ulaşmak yerleşmişse, insanların kulaklarına ve gözlerine hitap edip, gönüllerine hitap edemez hale gelmişseniz lider olmanız artık mümkün değildir.


Zira insanlar çok iyi bilirler: “inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.” Ve pusulasının yönünü, değişmez hakikatler değil, süfli emellerin mıknatısı ile belirlenenler lider olamazlar.

Hiç yorum yok: