14 Haziran 2007 Perşembe

Psikolojik Tahlil


Geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın yaptığı basın toplantısında kullandığı “her ne kadar güçsüz bir ülke olarak inandırılmak istensede ülkemiz güçlü bir ülkedir” ifadesi dikkatimi çekti.


Paşanın yapmış olduğu konuşmanın hemen hepsine katıldığım gibi, yukarıda kullanmış olduğu ifade ülke insanımızın psikolojisini açıklamak babında son derece önemlidir.


Hakikaten ülkemiz insanı uzun zamandır “güçsüz devlet ve millet” psikolojisi içinde yaşamaktadır. Halbuki yurtdışına gidenlerin birçoğu geri geldiklerinde ülkemizin diğer ülkelerden hiçbir farkı olmadığını, hatta milletimizin ahlaki olarak daha üstün nitelikte olduğunu söylemektedir.


Belirtmek gerekir ki milletimizin öz güven bunalımına girmesinin geçmişten gelen bazı sebepleri vardır. Çünkü tarihte büyük devletler kurmuş, dünya tarihinde önemli rol oynamış bir milletin kendini güçsüz hissetmesi sebepsiz değildir.


Milletimizin kendine güvenini sarsan geçmişteki en büyük olay II. Viyana kuşatmasıdır. Buradaki yenilgi milletimizin, imparatorluklara has “diğer milletlere yenilmezlik” duygusunu sarsmıştır. Tıpkı günümüzde, her zaman belirttiğim üzere, 11 Eylül saldırıları ile ABD’nin yaşadığı psikoloji gibi.


Nitekim bu yenilgiden sonra toplumda “neden yenildik?” sorusu doğmuş ve akabinde Batı’daki teknoloji bize uygulanmaya başlanmıştır. Ülkemizde başlayan modernleşme hareketlerinin temelini oluşturan bu durum daha sonra Batı’nın üstünlüğüne bizlerinse geri kalmışlığına yönelmiştir.


İncelendiğinde görülecektir; sosyologlar modernleşme çabasına giren milletlerin psiko- sosyal durumlarında kendilerine karşı bir özgüven eksikliği, Batı’ya karşı bir aşağılık kompleksi olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca sosyologlar bu durumun Batı’nın üstünlüğünü mutlaklaştırdığına, Batı’nın egemenlik ilişkilerini meşrulaştırdığına, bunun yanında Batı’da var olan sistemin umut ve gelecek vaad eden bir ideal olarak diğer toplumlarda yer bulduğuna dikkat çekmektedirler.


Yukarıda izah edilen durum şu an içerisinde bulunduğmuz toplum psikolojisinin aynası gibidir.


Bu bağlamda, önümüze konan AB’ye girme ideali uğruna bizi biz yapan değerlerden vazgeçmeye çalışmak ve üye olunduğunda ülkedeki her sorunun hallolacağına inanmak, kendimizi güçsüz görmemizin netcesinde doğan sonuçlardan sadece biridir.


Kanaatimce milletimize güvensizlik hissi bazı güçler tarafından kasıtlı olarak da aşılanmaktadır. Çünkü bu hissin neticesinde koşulsuz teslimiyet oluşmaktadır.


Tabii Türk milletinin geçmişine bakıldığında dönem dönem kendini var eden özelliklerden uzaklaşabildiği görülmektedir. Mesela en eski dönemlerden Orhun yazıtlarında Bilge Kağan’ın halkına yönelik özünden uzaklaşma uyarısı manasında “titre ve kendine dön” ikazı yer almaktadır.

Ancak unutmamak gerekir ki; millet olarak ne zaman titreyip kendimize dönmüşsek dünya tarihinde önemli rol oynayan hadiseler meydana getirmişiz. Bu durumun en son örneği olarak tüm olumsuz şartlara rağmen İstiklal Savaşı’nı başlatmamız ve kendi özümüzden gelen güçle bu savaşı kazanmamız gösterilebilir.



Sevgili okuyucular, “inanmak kazanmanın yarısıdır” diye bir söz vardır. Ülkemizin son dönemlerde içerisinde bulunduğu durum kendimize inanmanın zamanının geldiğini göstermektedir. Çünkü bizim milletimiz son anda hamle yapan millettir. Bugünün şartlarında millet olarak bir hamle yapmazsak yarın çok geç olabilir. Saygılarımla!...


20.05.2007

Hiç yorum yok: