14 Haziran 2007 Perşembe

Terör ve İstikrar

AKP iktidarının başarısızlıklarının başında, terörle mücadele gelmektedir. AKP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde toplumu germiş; konuyu sanki parti içi bir mesele gibi düşünmüş; fırsat çıkmışken bir makamı daha ele geçirme kurnazlığını göstermiş ve uzlaşmamıştır. Sadece belirli isimlerde ısrar etmiştir. Bazı beyanlarına rağmen; Türkiye’yi Türkiye yapan temel değerlerde samimi değildir. Liyakati ve ihtisasa saygıyı esas almadan topluma kapalı bir kadrolaşma izlemiştir. Zihinleri bulanık olduğundan milli kimliği içine sindirememiş; Türklüğü basit bir etnik grup gibi görerek etnik ayrımcılığı ve düşmanlığı körüklemiş; insanları birbirine ötekileştirmiştir. Hayali bir AB üyeliği yolunda milli dava ve menfaat tanımamış; her türlü tavize açık olmuştur.


Terör konusunda 4,5 senedir gelinen nokta, üzüntü vericidir. Terörle Mücadele Kanunu’nun içi boşaltılmış; güvenlik güçlerinin yetkileri sınırlandırılmış ve Şemdinli örneğinde olduğu gibi yanlış beyanlarla terör örgütünün sırtı okşanmıştır. Asker rakip gibi görüldüğünden terörle mücadelede kararlılık zedelenmiş; tek seslilik ortadan kalkmıştır. Daha fazla demokrasi ile terörün ortadan kaldırılacağı yanlışına düşülmüştür. Oysa, terör örgütünün hedefi ne bölge kalkınmasıdır; ne de insan hakları ve daha fazla demokrasidir. Hedef; siyasi konjonktüre uygun olarak dıştan da desteklenen ayrı bir milletleşme ve egemenlik talebidir. Türkiye, İspanya’da Başbakan Zapatero’nun yanlışına özenmiştir. Ancak, İspanya Başbakanı milletinden özür dilemek zorunda kalmıştır.


Terör örgütü bir suç örgütüdür; hukuk devletinde sadece yargılanır. Dış telkinlerle siyasete davet edilmez. Sistemin içine çekilerek, siyasileştirilerek sistem sulandırılmaz. Demokrasi ve insan hakları da; üniter, milli devletten vazgeçmek, egemenliği birileriyle paylaşmak ve teröre özgürlük hakkı değildir. Demokrasi de, sulandırılmamalıdır. Teröriste Fehmi Koru ve bazı yazarlar gibi “gerilla” denmez. “Aman teröre karışma, biz sana temsil hakkı-tanınma sağlayalım” anlayışı, terörle kol kola olmaktır.


Dün sınıf çatışmasını ve sosyalizmi savunan bazıları, bugün küreselciliğin ve teslimiyetçiliğin gerektirdiği milli devletle olan kavgaları dolayısıyla etnik, dini ve kültürel farkları bayrak yapmaktadırlar. Onlara göre, insanlar durdukları yerde silahlı isyancı ya da terörist olamazlar; mutlaka çözülememiş sorunlar bulunabilir. Bu ortamda Türkiye Cumhuriyeti’ne acaba gönülden bağlanmayı engelleyen neler var? Kim kimi dışlıyor? Demokrasi ve hukuk devleti içinde sorunların tartışılmasının ve çözümünün önünde hangi engeller var? Hangi dert ve sıkıntılar zorla bastırılıyor? Etnik ırkçılık ve ayrı bir egemenlik hakkı demokratik bir hak mı? Böyle bir talebe hangi ciddi devlet olumlu bakabilir?


Teröre gerçekleri dışlayarak yaklaşanlar, İspanya gerçeğinden ders almalıdırlar. Geçenlerde yapılan yerel seçimlerde Bask Bölgesi’nin bağımsızlığı için silahlı mücadele veren ETA Örgütü’nün yasa dışı ilân edilen siyasi kanadı Batasuna’nın uzantısı olan partinin desteklediği adayların seçime girmesi yasaklandı.


Türkiye’nin demokrasi ve hukuk devleti içinde değişen şartlara göre milli varlığını koruması Dünyadan kopma ve statükoculuk mu? Türkiye’nin içine kapanması mı? Teslimiyetçiler için “evet”. O takdirde; sömürge olma veya soyulma arzusu ile dolu ülkeler hariç; Dünyanın büyük çoğunluğu statükocu ve sözde değişime karşı… Siz yasalar içinde Türklüğe ve Türkiye’yi Türkiye yapan bütün değer ve kurumlara dış destekli saldırıya geçeceksiniz; ondan sonra karşınıza ulusalcı, milliyetçi ve cumhuriyetçi bir milli dalgakıran geçti diye maalesef hedefinden saptırılmış Cumhuriyet mitinglerinden rahatsız olacaksınız. İstikrar bozuluyormuş. Sürekli öne çıkarılan istikrar teslimiyet mi? Yoksa milli hassasiyet eksikliği mi?


Genel seçimlere giderken gerek AKP gerek CHP, asıl gündem maddemiz olmayan laik-antilaik çatışmalarının öne çıkmasından medet umuyorlar. Zaten son bazı Cumhuriyet mitinglerinin amacından saptırılmasının sebebi de budur.


Askeri müdahaleler bir çözüm değildir. 27 Mayıs’ı artı ve eksileriyle tartışmak farklı bir şeydir; 47 yıl sonra 27 Mayıs üzerinden TSK düşmanlığı yapmak ise, yine farklı bir şeydir. Halk egemenliğini ve istikrarı dillerinden düşürmeyenler, toplumu eski kamplaştırmalara itmemelidirler.


29.05.2007

Hiç yorum yok: