17 Ekim 2008 Cuma

Cinci mi? Tıpçı mı?

İnsanlar ve hayvanlar iki kısımdan ibarettir. 1.kısım cisim, 2. kısım ise ruh tur. Cisim tek başına varlık ifade edemez. Ruhta tek başına canlı vasfı gösteremez. İkisi birlikte uyum içinde olduğu müddetçe canlı meydana gelir. Canlı olmayan cesette normal ortamda çürüyüp toprağa dönüşmeye mahkumdur.

Çünkü dünyada hiçbir şey yok olamaz. Ancak bir başka şeye dönüşebilir. Cisim rahatsızlandığında çözüm tıp dünyasının uzmanları olan hekimlerdedir. Bu olgu resmiyette de kabul edildiğinden bir sistem içersine sokulmuştur. Bu konuda okullar açılmıştır. İlim ortaya çıkmıştır. İlim tahsil edenler ellerindeki diploma ve sertifikalarla faaliyet icra etmektedirler. Tıbbi hastalıkları tedavi maksadı ile ilaçlar keşfedilmiş ve bu ilaçları satan eczaneler kurulmuştur .

Giderek sağlık sektörü diye bir sektör oluşmuş, araştırma merkezleri, ilaç imalathaneleri, sağlık araç gereçleri üreten fabrikalar kurulmuştur.

Hatta kimyasal ilaçlar yerine bitkisel ilaçların kullanılması ve uygulanması için yıllardır bir tartışma süregelmiştir.

Cismin rahatsızlıkları için resmi bir çalışmanın içinde olan sağlık sektörü, sinir ve ruh hastalıkları branşı ile bir miktar ruhi rahatsızlıklara değinmekte ise de, asıl önemli sorun tıbbın aciz kaldığı ruh hastalıklarında resmi literatürün devre dışı kalmasıdır.

Ruh tedavicileri devlet kontrolünden uzak olarak halk arasında faaliyet göstermekte, ciddi sayıda insanlarla muhatap olmaktadırlar.

Bu konuda servet sahibi olanlardan devletin aldığı hiç bir pay yoktur.

Halbuki ruhsal hastalıklar var olabildiğine göre, bu hastalıklar karşısında zaman zaman tıp ilminin aciz kaldığı tıp otoritelerince de bilindiğine göre, bu işlerle iştigal edenlerinde bir şekilde devletin eli altına alınması gerekmez mi?

Tamamen başıboş ve istismara açık sektör haline gelmiş cincilik mesleği, kesinlikle devletin kontrolü altına girmelidir.

Her ne kadar cin çağırma seansları ve cinler kanalı ile geleceği bilme masalı olan falcılık bir safsata ise de, cinlerin tasallutuna maruz kalındığında meydana gelen hastalıklar bir vakıadır.

İnsan maddi ve manevi unsurlardan meydana gelen bir varlık olduğuna göre, manevisini teşkil eden ruhunu da ancak manevi çarelerle tedavi edebilir. Bu manevi çareler ancak kutsal kitabımızda bulunduğuna göre, bu çareleri öğrenip kullanarak maddi menfaat elde edenlerin de devletin kontrolü altında olması gerekir. Her ne kadar bazı çevreler bu gibi olguları devletin laiklik sistemine bağlayarak karşı çıkarlarsa da Anayasanın ilgili maddeleri gereği devlet, milletin maneviyatının gelişim ve düzenlenmesini de üstlenir.

Buradan hareketle başıboş bir şekilde gelişerek çok ciddi bir sektör haline gelen ve çok ciddi paraların döndüğü bu sektörü devlet ne yapıp kontrol altına almalıdır.

Yasaklarla ve yasaklamalarla hiçbir yere varılamadığı tecrübelerle sabittir.

Mademki  cinler vardır. Mademki cinler insanlarda ruhsal sapmalara meydan vermektedir.
Öyle ise insanları bu şekilde saptıran cinlere karşı bir önlem var ise bunları kullananlarda bu ortamda var olacaktır. Gizli saklı olarak faaliyet gösterip de senelerce okuyan tıp adamından kat kat fazla ücretle tedavi uygulayan bu kişiler devletin gözünden uzak tutulamaz.

Öyle inanıyorum ki kapsamlı bir istatistik yapılsa ülkemizde tıpçı kadar cinci vardır.

Cincilikte dönen paralar tahminime göre tıpta dönenden az değildir.

Nasıl ki falcılık ile iştigal edenler devlete vergi vermeye başlamıştır. Aynı şekilde cincilikle de iştigal edenler devlete vergi verir hale getirilmelidir.

Böyle olmadığı müddetçe cincilik yine merdiven altı sektörü olarak faaliyetine devam edecektir.

Çünkü cinler vardır. Cinlerin sebep olduğu hastalıklar vardır. Bu hastalıkların tedavisi de vardır.

Fakat bu tedaviyi yapanlar ciddi ücretler almakta, fakat devlete kuruş vergi ödememektedirler.

Şayet bu faaliyet yasak bir faaliyet ise, üstüne gidilmeli.

Şayet göz yumulmaya devam edilecekse, legal sektör haline getirilip bu yolla devlete vergi kazandırılmalıdır.

Hükümetin dikkatine arz olunur.

Hiç yorum yok: