15 Ekim 2008 Çarşamba

Terör ve Çözüm

Ülkemizde gündem devamlı değişiyor veya değiştiriliyor.  Bir taraftan Türkiye ve KKTC üzerindeki baskılar,  diğer taraftan artık sıradan olaylar haline gelen yolsuzluklar ve en sonunda da Aktütün  Karakolu’na yapılan  alçakça saldırı  birbirini izledi. Aslında bu bir karakola saldırı değil; Irak tarafından Türkiye’ye yönelen bir savaş ilanıdır.

KKTC’yi reddeden beyanına rağmen; Cumhurbaşkanlığı görevini sürdüren Sayın Talat görüşmelerden rahatsız. Rumların müzakerelerde egemenliği paylaşmamıza razı olmadıklarını söylüyor. Sayın Talat Rumları yeni mi tanıyor? KKTC’yi ve Türkleri dışlayan, eşit görmeyen, tek devlet, tek bayrak, tek vatandaşlık ve egemenlik peşinde olan  Rumların ne istediği belli değil mi? Bunu Ankara hala fark edememiş ki; Talat fark edebilsin. Ankara ve Talat yıllardır Sayın Denktaş ile uğraştılar. Aslında sadece Sayın Denktaş ile değil; KKTC’yi yok edici bir süreci işlettiler. İçlerine bir türlü sindiremedikleri milli davayı nerelere getirdiklerini şimdi görüyoruz. Hayali AB üyeliği yolunda Kıbrıs’ı adak kurbanı yapanlar, tarih önünde sorumlu olacaklardır. Birçok konuda olduğu gibi   tepki koyanları Ergenekoncu olarak suçlasalar da…

“AB üyeliği Enosis’tir” diyen Simitis aslında AB sürecinin  doğrudan veya dolaylı  Ada’nın Yunanistan ile  birleşeceğine işaret ediyor. Biz ise kırk yıldır süren sözde çözümsüzlüğün çözüm olmadığını göstermek  ve Rumlardan bir adım önde olabilmek uğruna yapmadığımız kalmıyor. Bu süreç böyle sürerse;  KKTC’yi bugün yönetenlerin  yarın Kıbrıs’ın Kuzey’inde  bir otel müdürü veya şef garson olarak karşımıza çıkmalarına şaşmayalım.

Artan ve kapsamı büyüyen, uluslararası hale gelen yolsuzluklar rejime ve siyaset kurumuna kan kaybettirmektedir. Hem demokrasiyi savunacağız; hem de akla alınmayacak çapta yolsuzluklarla demokrasinin altını oyacağız. Bu çelişki Türkiye’de geçerli… Gerçekten  küçük  hırsızlar el feneri ile dolaşırken büyük hırsızlar ve hortumcular deniz fenerlerini tercih ediyor. Bunu kim söylemiş ise gerçeğe parmak basmış… Geleceğe olan güveni sarsan, ümitsizlik yaratan, vatandaşlık duygusunu zayıflatan bu yolsuzluklar ile herkesin mücadele etmesi ve bunların ortaya çıkmasına müsaade etmemesi gerekir. Yolsuzlukların kapatılmaya çalışılması bu çirkinliklerin ortadan kalkmasını sağlamaz.  Demokrasi şeffaflık ve demokrasi terbiyesi gerektiriyor ise; bunlar ile mücadele edilmelidir; hatta bu işlere bulaşanlar demokrasinin faziletlerinden biri olan istifayı da göze alabilmelidirler.

Bölücü ve ırkçı terör bu defa  Aktütün ve çevresini seçti.  ABD ile gerçekleştirilen sözde istihbarat alışverişi yürümedi. ABD, İran konusunda tam destek bulamadığı Türkiye’ye göz dağı veriyor. Barzani ve Talabani kullarını güçlendirmeye çalışıyor. Yaklaşan mahalli seçimler dolayısıyla terör örgütü siyasi kolunu güçlendirmek istiyor. DTP’nin bölgedeki oy kaybı önlenmeye çalışılıyor.

Uzun yıllardır Türkiye bölücü terör örgütü ve teröristle uğraştırılırken; terörizm  göz ardı edildi. Türkiye PKK ile uğraştırılırken; Barzani’nin önü açıldı. Bu bakımdan Irak’ın Kuzeyi istikrar bulacak ve Türkiye’ye açılan savaş sonlandırılacak ise;  hedef Barzani olmalıdır. Bu olmadığı takdirde; daha çok sorunla karşı karşıya kalırız. Aynı gerçeği  Kahramanmaraşlı şehit babası da cenazede haykırdı. Örgütün mali gücünü ve sağlanan desteği ortadan kaldırmayı dost ve müttefiklerden isterken, önce biz gerçekleştirelim. Örgütü destekleyen  kuruluş ve şirketlerin listesi yayınlanıyor. Gizli kapaklı bir şey yok. Biz ise; güvenlik mi, özgürlük mü tercihleri arasında gidip geliyoruz. Sözde özgürlükler ve ütopik özgürlükçülük uğruna polisin ve askerin elini kolunu bağlamadık mı? Yasaların içini boşaltmadık mı?  Terörle mücadele yasasını ne hale çevirdik? AB’ye uyum diye terör örgütünün siyasallaştırılmasına yardımcı olmadık mı?  Sayın Başbakanımızın beyanları ortada. Ülkeyi yönetenler iki taraftan bahsetmedi mi?  İspanya’nın yaptığını yapabildik mi? Birleştiren değil;  bölen AB sürecini fark edebildik mi?  Terörü caydırıcı siyasi iradeyi ortaya koyabildik mi?  Sözde bazı şirket ve şahısların Irak’ın Kuzeyinde ekonomik menfaat ve avantajları uğruna  neredeyse parayla güvenliği değiştirmedik mi?  Bizi oyalayan müttefikimize göz yummadık mı? Sayın Gül en kısa zamanda Bağdat’ı ziyaret edecek mi? Güvenliği kendi elimizle tehlikeye atmadıysak neden Sayın Adalet Bakanı yasal boşlukları tespit etmek ve tedbir almak için bir komisyon kurdurdu?

Türkiye’ye yönelen ve komşumuz ABD destekli terör;  çatışma değil, saldırıdır, savaş açmaktır. Saldıran gerilla değil; teröristtir.  Ortada iki taraf yok;  saldırgan vardır.  Terör demokrasiye fatura edilemez ama; demokrasi de  vurdumduymazlık veya siyasi iradesizlik değildir. Milli güvenlik de hiçbir ülkeye emanet edilemeyecek kutsal bir değerdir.

Hiç yorum yok: