19 Ekim 2008 Pazar

Terör ve Kriz

Bölücü terör örgütünün saldırıları ibret verici sonuçlar doğurmakta ve terörden ders alamayanlara yeni dersler çıkarmaktadır. Türkiye, sadece silah ve askeri güçle yola getirebileceği Irak’ın kuzeyindeki eşkiyaya; Dış İşleri Heyeti göndermektedir. Demek ki; yeni saldırılar ve savaş açma olayları bekleyebiliriz. Bağdat’ı pek muhatap almayanlar, Hakkâri-Dağlıca karakol saldırısından sonra Bağdat yönetimini muhatap aldılar.

Aktütün’e yapılan saldırıdan sonra da Bağdat’ta Irak’ın kuzeyindeki sözde yönetimle temas kurduk. Türkiye’yi hedef alan düşmanlarımızda kötü bir alışkanlık yaratıyoruz. Böyle giderse, daha çok karakollarımıza saldırı beklenebilir. Türkiye, bu siyasi kadroyla bırakın caydırıcı olmayı; adeta topraklarına saldırıyı davet etmektedir.

Kahramanmaraşlı şehit astsubayın babasının söyledikleri -fazla konuşturulmasa da- son derece önemlidir. Örgütün ayaktakımı ile uğraşmak yerine; terörün arkasındakiler hedef alınmalıdır. Güneydoğu’da bazı vatandaşlarımıza vatandaşlık ve pasaport verenlere gereken yapılmalıdır. Ricayla, minnetle, görüşmeyle, “Irak’ın kuzeyine yatırım yaparız” laflarıyla Türkiye’ye açılmış savaşı önleyemezsiniz. Tam tersine bu hain savaş ve saldırılar karşısında şehit düşecek vatan evlâtlarının da sorumlusu olursunuz. Türk insanı vatanı ve toprağı için canını veriyor; ama siyasetçiden de haysiyetli, kararlı ve istikrarlı bir mücadele bekliyor. Şehidini bağrına basan “Vatan sağ olsun” diyen insanların değerini bilelim.

Irak’ın kuzeyine ve sınır ötesine askeri müdahale imkânı veren tezkerenin çıkışından bazı çevrelerin çok rahatsız olduklarını gördük. Neyin tarafı olduğu artık iyice anlaşılan Taraf ve Akit Gazetelerinin aynı çizgide birleşmesi dikkat çekicidir. Ayrıca, İslâm’ı yozlaştırmak ve sözde ılımlılaştırmak için gayret gösteren yayın organlarının tezkereye karşı tavrı ve TSK’ni hedef alan yayınları ibretle izlenmektedir. Bu maksatlı ve çirkin saldırıların cevabını verecek olan siyasi otoritedir. Nedense onlardan pek ses çıkmamaktadır. Gerekçesiz sebeplerle ordusuyla uğraşan çevreler, aslında başka orduların davetçileridir ve onlarla golf oynamaya hazır olanlardır. Bu çirkin saldırıları 27 Mayıs sendromuna, darbe karşıtlığına ve demokrasi havariliğine gerekçe yapmayalım. Milli ordusuz demokrasi olmaz. Her şeye olur olmaz askeri bulaştırma ve suçlama alışkanlığı psikolojik bir rahatsızlığın ötesinde ihanet kokuları saçmaktadır. Kimse onun bunun malzemesi olmamalıdır.

İç ve dış politikada önemli sorunlarla karşı karşıyayız. Sağ-sol cepheleşmesinin yerini teslimiyetçi-milliyetçi tasnifi almıştır. Halk bazı TV yayınları ve gazetelerle askeri darbe ve olmayan derin devlet iddialarıyla meşgul edilirken; Kıbrıs’tan kötü mesajlar gelmektedir. Ülke toprakları satılmakta, milli menfaatler dışlanmaktadır. Ermenilerin haksız ve barışçı olmayan iddia ve talepleri, bir futbol maçı ziyaretiyle giderilememiştir. Ülkenin önüne terör ve bölücülük sorunu, Kürt sorunu olarak dikilmeye çalışılmaktadır. Demokrasi, ütopik ve aşırı özgürlükçülüğe imkân sağlıyor zannedilmektedir. Ütopik özgürlükler uğruna milli güvenlik göz ardı edilmekte; adeta terör özgürlüğü sağlanmaktadır. Bazıları milli güvenliksiz demokrasinin olamayacağını fark edememektedir.  

Şu çelişkiye bakın ki; devleti içine sindiremeyenler devlet adamı olarak ortada dolaşmaktadırlar. Türkiye’yi milli ve üniter devlet olmaktan uzaklaştırıcı federasyonculuk, Yeni Osmanlıcılık olarak takdim edilmektedir. Yolsuzluk ve hortumculuk öncekilerle mukayese edilemeyecek ölçüye ulaşmıştır. Milli Güvenlik Kurulu’nun  Psikolojik Harp Dairesi devre dışı bırakılmıştır. Her olay ve fiil Ergenekon’a bağlanmaktadır. Bankaların %45’i yabancıların eline geçmiştir. Yerli tasarruf hesapları kredi olarak dışarı akmaktadır. Buna karşılık; yetkililer yurt dışındaki Türklerin tasarruflarını ülkeye çekmeye çalışmaktadırlar. Halk kredi kartı ile borçlandırılmış ve uyuşturulmuştur. Türkiye pamuk ithalatının yarısını ABD’den, %25’ini ise; Yunanistan’dan ithal eder hale gelmiştir. Üretimdeki hayati sorunlar, reel sektörün karşılaştığı meseleler, kapanan iş yerleri ve artan işsizlik iktisadi kriz değil de nedir? Yabancıların egemen olduğu bir düzende ne tip bir kriz bekliyorsunuz? Kriz mutlaka bankacılık ve finans sektöründe mi beklenmelidir? Tarımın içine düşürüldüğü çıkmaz, ithalat hacmini genişletmektedir. Önümüzdeki yıllarda tarım alanlarının boşalmasının doğuracağı göç dalgasına hangi iktidar çözüm bulacaktır?

Hiç yorum yok: