10 Haziran 2008 Salı

Anayasa Mahkemesinin Türban Kararı ve Sonuçları

Anayasa Mahkemesi’nin 05.06.2008 günü açıkladığı üniversitelerde türbanı yasaklayan kararı, tarihte iz bırakacak önemli bir karar olup, hukuki ve siyasi yansımaları da büyük olacak.

Kararı ve sonuçlarını bazı başlıklar altında incelemeye çalışalım:

Kuvvetler Ayrılığı ve Yetki Aşımı: Yasama organımız TBMM, milletin kendi adına hukuki düzenlemeler yapması için seçtiği organdır.

Yapılan yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli olan Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa’nın 148. maddesi, açık bir şekilde Anayasa Mahkemesi’nin yetkisi, "Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır" diyor.

Mahkeme ise kararında 2., 4. ve 148. maddelere atıfta bulunarak "şekil şartına uygunluk denetiminden esasa" geçerek TBMM’nin yetki alanına girmiş bulunuyor. Anayasamıza göre TBMM’nin değiştiremeyeceği maddeler sadece 1., 2. ve 3. maddelerdir. “1. madde devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri (demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti). Ve 3’üncü maddesi (Devletin Bütünlüğü, Resmî Dili, Bayrağı, Millî Marşı ve Başkenti hükümleri) değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez"

TBMM’de çoğunluğu teşkil eden AKP fikriyatı ile Anayasa Mahkemesi üyelerinin dünya görüşlerindeki fark açıkça ortaya çıkmıştır. Mevcut durumda, Yüce Mahkeme üyesi 11 hâkimin, kendi ideolojisi penceresinden uygun görmediği, her anayasa ve yasa değişikliğini iptal edebileceği ve Meclis’i yasama görevini yapamaz hale getirebileceği bir hukuki yorum ortaya çıkmıştır.

1982 Anayasasından önce de yaşanan ve anayasanın maddeleri arasında eşitlik yerine bir hiyerarşi gözeten bu yorum tarzı ile, Mahkemenin siyasi kararlar alma ve yasama yetkisine sahip çıkması ciddi tıkanmalara yol açabilir.

Karar Siyasidir: Karar, türbanın üniversitelerde serbest olmasını sağlayan anayasa değişikliğinin iptali için verilmiş gözükse de, farklı iki siyasal görüşün güçlerini sonuna kadar kullandığı bir çatışmanın sonucudur. Bu bakımdan hukuki olmaktan ziyade siyasi bir karar olarak değerlendirilmektedir. Anayasa Mahkemesi kararının lehinde veya aleyhinde yazan yazarların hemen hepsinin direkt veya dolaylı olarak yaptığı değerlendirmeler kararın siyasi olduğunu ifade ediyor.

Kararı veren hâkimlerin de, destekleyenlerin de üniversitelere devam eden kız öğrencilerden bir kısmının başörtüsü kullanmasının laikliği yıkacağına, devletin temel niteliklerini değiştireceğine inandıklarını sanmıyorum.

Kararla verilen en önemli mesaj, iktidarı %47’lik oy oranı ile ele geçiren AKP’ye, her istediği düzenlemeyi yapamayacağının anlatılmasıdır.

Özgürlüklerin Kısıtlanması: Uzun vadede üniversitede okuyan ‘kızların kıyafetini devletin belirleyeceğini’ ifade eden ve toplumdan gelen özgürlük taleplerinin kısıtlandığı düzenlemelerin kalıcı olamayacağına inanıyorum. Ancak bu süreçte üniversitede öğrenci olup başörtüsü kullanmak isteyenlerin mağduriyeti devam edecek gözükmektedir. Cumhuriyetimizin son 30 senesinde çözülemeyen bir toplumsal olay çözülemeden yine ertelenmiş oldu. Tozumuzu yine halının altına süpürdük.

Bu kızlarımızın meselesine uygun bir çözüm bulamayıp, ‘başörtüsünün dinin esas emirlerinden olmadığını, füruattan olduğunu’ anlatmaya, ‘başını açıver de gir’ gibi makul ve mantıklı da olsa tavsiyelerde bulunmaya hakkımız var mı? Dini inancı gereği -yanlış yorumlamış olsa dahi- türban takmak isteyenler, ‘türban üstü peruk’ gibi garip çözümler üretmeye çalışanlar da dâhil olmak üzere, hiç kimsenin inancını sorgulamak ve küçük görmek hakkına sahip değiliz.

Partilerin Durumu: Anayasa Mahkemesinin kararı, AKP’nin kapatılması davasının sonuçlarını tahmin edenler arasında, ‘AKP kapatılır’ kanaatinde olanların oranını yükseltti. Bu bakımdan her şeyi göze alan bir AKP ve kuyruğu dik tutma çabalarını yansıtan tutum ve politikalar izlememiz sürpriz olmaz. Kendi değerlerine sahip çıktığına inanan dindar halk kitleleri nezdinde, AKP bir kere daha iktidarda olduğu halde mağdur rolünü oynama imkânı elde etmiştir.

CHP, başörtüsüne üniversitelerde serbestlik getiren düzenlemeyi destekleyebilseydi, uzun yıllardan beri halk çoğunluğu ile arasında artan soğukluğu azaltabilir ve ciddi bir atılım yapabilirdi. Bunun yerine yasakçılığın başını çekmesi ‘müzmin muhalefet’ sicilini pekiştirdi. CHP özellikle dış politikada gösterdiği milli çizgi ve cumhuriyetin değerlerini koruma konusundaki hassasiyeti ile halkın kalbini kazanabilecekken, dini ve manevi değerlere saygı konusunda (Önder Sav’ın peygamberimiz ve ibadetlerimizi alaya alan sözleriyle de açığa çıkan) yanlışlıklarıyla bu imkânı heba etmeye devam ediyor.

MHP’nin bu konuda ‘AKP’yi oyuna getirdiği’ iddiasını inandırıcı bulmuyorum. MHP, cumhuriyetin temel değerlerinin ve varlıklarının korunması konusunda en az CHP kadar hassasiyet göstermekle beraber, dini inançlar ve manevi değerlere saygı konusunda da samimiyeti ile dikkat çekmektedir. MHP tabanının başörtüsüne bakışı, AKP tabanından pek farklı değildir. MHP başörtüsü yasağının kalkması konusunda samimi davranmıştır. Ancak rejimi değiştirme konusunda AKP gibi şüphe uyandıran bir sicili olmadığı için, kendisini rejimin koruyucusu kabul eden ‘zinde güçlerin’ tepkisini çekmemiştir. MHP’nin, rüzgâra göre yön değiştirmeden, samimi inançları doğrultusunda davranması bu partiyi iktidarın ciddi alternatifi olmaya götürecektir.

Hiç yorum yok: