Euro 2008’de son olarak Hırvatistan’ı da yenerek yarı finale kalma başarısını gösteren Milli Takımımız, Avrupa’nın en iyi 4 takımı arasına girdi. Bu başarı sadece Türkiye’de değil, Türk veya Türk dostunun olduğu her yerde büyük sevinçlerle kutlandı.
Kutlamalardaki aşırılıkları ve başarının medyada veriliş şeklindeki mübalağalı manşetleri görünce aklıma Almanya’nın eski cumhurbaşkanlarından Theodor Heuss geliyor: İki dünya savaşında da yenilen gururu kırılmış Almanların milli futbol takımı, 1954 yılında dünya şampiyonu olmuştu.
Bu anekdottan sonra bu tür başarılara susamış Türkler olarak sevincimizi kursağımızda bırakıp, Milli Takımımızın başarısıyla hiç mi övünmeyelim?
Her galibiyetimizden sonra ortak bir milli sevincin yaşandığını, ülkemizin her bölgesinden ve her sosyal kesimden vatandaşlarımızın ortak bir milli heyecanı yaşadığını görüyoruz. Siyasi görüş farkı, sosyal statü farkı, din ve mezhep farkı ortadan kalkıyor, aynı heyecanla, gönülden edilen duaların gerçekleşmesinin verdiği müthiş bir sevinç dalgası herkesi sarıyor. Bu yönüyle futbolda sağlanan başarılı sonuçlar, ortak duygularla coşmaya ve bir millet olmanın güzelliğini yaşamaya sebep oluyorsa elbette bu fırsatı tepmek elbette doğru olmaz.
Yarı finalde Almanya’yı yenersek, milyonlarca Türk’ün Almanya’da işçi olarak çalışması gerçeği değişmeyecek. Orada yaşanan Türk düşmanlığı kalkmayacak. Gurbetçilerimizin içinde özellikle üçüncü nesilden itibaren yoğunlaşan asimile olmuş, köklerinden koparılmış insanlarımızın sayısında azalma olmayacak. Türkler arasında Mercedes, BMW, Opel ve VW araba sahibi olmak itibar kazanma sebebi olmaya devam edecek. Türk markalarının, Alman markaları karşısındaki gücünde bir iyileşme olmayacak.
Ancak Avrupa’nın en iyi takımlarından birine sahip olmanın müthiş bir tanıtım ve propaganda gücü sağladığı inkâr edilemez bir gerçek. Her bir maç, canlı yayında 150 milyon kişi tarafından izleniyor, milyarı aşan insan bu maçları basından takip ediyor ve takımların performansı, ülkeleri hakkında da bir kanaat edinilmesine yol açıyor. Hiçbir reklam kampanyasının bu kadar verimli bir tanıtım imkânı vermesi mümkün değil. Futbolcularımıza, ülkemize bu açıdan da çok ciddi katkı sağladıkları için teşekkür borçluyuz.
“Futbol sadece futboldan ibaret değildir” diye bir söz var. Çağımızda devasa bir ekonomik sektör haline gelen futbol, inanılmaz paraların konuşulduğu organizasyonlar demek. Tabii ki futbolda başarılı olmuş teknik direktör ve futbolcuların her sözü ve tavrı kamuoyunda tartışılan şöhretler haline gelmesi ve kendi sınıflarında hayal dahi edemeyecekleri astronomik paralar kazanmaları, gençlerin gözünde “örnek insan modeli” haline gelmelerine yol açıyor. Yeni nesilden bir kısmı Fatih Terim’i, Fatih Sultan Mehmet’ten daha başarılı buluyor ve rol model olarak seçebiliyor.
Kavramları, değerleri ve başarıları yerli yerine oturtmak lazım. Bunun gerçekleşmesi sorumlu devlet adamları ile kanaat önderlerine bağlı.
Oysaki Turgut Özal’la birlikte başlayan bir gelenek haline geldi: Bizim yöneticilerimiz böyle başarıları millete yedirilmesi zor lokmaları yutturmak, mesela önemli zamları açıklamak için fırsat günleri olarak kullanmayı tercih etmekte. Nitekim elektrik fiyatlarında 1 Temmuzda %22 lik dehşetli zamla başlayan otomatik fiyatlandırma haberi bu hengâmede açıklandı. Sevinçli bir gününüzde olmanızın, böylesine istismar edilmesi sizleri rahatsız etmiyor mu?
Kutlamalarda aşırıya kaçan silahlı sevinç gösterileri, kavgalar ve ölenler, yaralananlar… Hiçbir başarı bunlara gerekçe olamaz, olmamalı.
Futbol beşeri zaaflarımızın da açığa çıkmasını sağlayan bir araç. Nice beyefendi insanın futbol maçlarında hakemlere ve futbolculara ettiği lafların terbiye dozu utandırıcı boyutta olabiliyor. Futbolun aynasında görülen “canavar” ve “terbiyesiz” kimliklerimizi kontrol altında tutmak, iyi ve sosyal bir insan olmanın icabı olsa gerektir.
Futbol elbette önemli. Ancak ona hak ettiğinden fazla önem vermek kişi ve millet olarak gelişmemizi ve olgunlaşmamızı engelleyen bir unsur oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder