3 Haziran 2008 Salı

Kadim Mahallemiz ve “Mahalle Baskısı”

p>Çok zamandır eski mahallelerimiz hakkında bir yazı yazmak hep içimden geçiyordu. İlber Ortaylı hocanın “Osmanlı Toplumda Aile” isimli kitabını okuyunca bu isteğim iyice artmıştı. ‘Mahalle baskısı’ gibi bir takım içi doldurulmamış, yeni yetme anlam örgüleriyle kirletildiğini ve rencide edildiğini düşündüğüm “mahalle” kavramının kadim, canlı, sıcak ve samimi muhtevasıyla ilgili bir yazıyı kaleme alma arzum pek fazla ziyadeleşti. Bu konuda İlber hocanın kitabından yararlanarak kadim mahallemiz hakkında bazı kadim bilgileri sizlerle ve kendimle paylaşmak istedim.

Kadim mahalle bir içtimai kültürel birimdir. Sınıf ve statü farklılıklarının şekillendirmediği bir fiziki mekândır. Mesela bir paşanın konağının karşısında, basit bir evkaf kâtibinin aşı boyalı bir evi bulunurdu. İlmiye ricalinden bir efendinin kâşanesinin yanı başında, mahalle suyolcusunun kulübesi hiçbir aşağılık duygusuna kapılmadan yer alabilirdi pekâlâ.

Mahalle sakinleri birbirleriyle her gün karşılaşır, etiket farklılıklarına rağmen muhatap olurlar, hallerini hatırlarını sorarlardı. Paşanın vekilharcı ile müderrisin damadı, suyolcu ile evkafın küçük kâtibi aynı kahvehanede hiçbir küçük görme ve görülme vehmine kapılmadan toplanıp görüşebilirlerdi. Mahalle toplumsal sınıflaşmaya göre biçimlenmemiş ve belirgin bir mekân farklılaşması yoktu mesela 19. Yüzyılın başlarına kadar. Geleneksel kadim mahallede dini farklılık hariç, dil ve etnik farklılık önemli değildi; devletin her sınıf ve bölgesinden insanlar belirli kurallar ve etiketler çerçevesinde birlikte yaşardı.

Müslüman mahallelerini imamlar; gayri Müslim mahallerini ruhani reis ve cemaatin kocabaşı mülki ve beledi bir amir olan kadının mahalle düzeyindeki temsilci olarak yönetirlerdi. İmam, doğum, ölüm gibi nüfus kayıtlarını tutardı. Bir kimsenin mahalleye yerleşebilmesi için mahalle sakinlerinden birinin ve imamın kefaleti gerekliydi. Dolayısıyla imam, zincirleme olarak bütün mahalle halkının kefili olurdu. Böylece sosyal kontrol mekanizması oluşurdu.

Mahallede zengin ve fakir bir arada yaşarlar, mahalle sakinleri birbirlerinden sorumlu olurdu. İnsanlar mahallenin gözünü ve kulağını üzerlerinde hissederlerdi. Evlerin ince duvarları dışarısını duymayacağı bir sesle konuşmayı icap ettirir ve hane halkı mahalle halkına göre yaşardı. Mahalle insanların zor zamanlarında da, iyi zamanlarında da ailenin içinde bireyin yanı başında olduğu ferdi denetleyen bir çevredir.

Mahalle bir sosyal birim, bir dayanışma muhitidir. Mahalle, aile ile organik bir bağ içindeydi. Doğum, evlenme ve ölüm mahalleyi ortaklaşa ilgilendiren ve dayanışmaya sevk eden olaylardır. Ferdin, evliliğinde, ölümünde, şahidi mahalle halkıdır ve hayatın bu üç safhası o sayede meşrulaşırdı. Çocuk mahalleli tarafından kutsanırdı. Loğusa evini bütün mahalle kadınıyla çoluk çocuk doldurur doldurur boşaltırdı. Çocuk bütün mahalleli arasında büyürdü. Mahalle halkıyla çocuk arasında “amca”, “teyze”, “abla” ve “ağabey” gibi yakınlaştırıcı dört hitapla ilişki kurulurdu.

Mahalleli çocukların zekâsını, öğretmenlerin gayretini takip ederdi. Okuma yazma söken çocuğu, okulun kalfası okuma yazmayı öğrendiğini göstermek için cüz kesesini boynuna tersine asar, elinden tutarak çarşıdan geçirir ve evine götürürdü. Küçük okumuş “Maşallah, Allah zihin açıklığı versin” duaları arasında çarşıdan geçerdi. Esnaf bir elinde maşrapa, “küçük efendi sular seller gibi okumuş” diyerekten, çocuğun ardından su dökerdi.

Okulda ne olduğunu herkesin bildiği gibi; evlerde neler olur herkes bilirdi. Düğün dernek bütün mahallenindir, el emeği göz nuru çeyizin hazırlanmasına, düğün hizmetlerine de herkes katılırdı. Hastalıkta hiç kimse kendi başına kalmazdı. Herkesin asgari bir yardım ve destek göreceği bir yer vardı. Hiç kimsenin cenazesi ortada kalmazdı. Cenazeyi mahalleli kaldırır, komşular cenaze evine üç gün yemek taşırdı.( Ortaylı, İlber, Osmanlı Toplumunda Aile, 7. Baskı, Pan Yayıncılık, İstanbul 2006; Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek, 20. Baskı, Timaş, İstanbul 2007).

Kadim mahallede, modern zaman hastalığı olan bencillik ve bireysellik yoktur. Bu mahallede komşuluk, hastalıkta, hırsızlıkta, ihtiyaçta sigorta görüyordu. Kadim mahallede, sosyal kontrol mekanizması herkes ve her şey üzerinde işliyordu. Mahalleli, mahalle ile ilintili her şeyi “Bizim mahallenin…” diye başlayan, kolektif bir aidiyet ve sahiplenme duygusunu ifade eden cümlelerle dile getirirdi.

Maalesef bu gün birtakım dramatik olaylar yaşanıyor günümüz mahallesinde, evladın ana-babayı katletmesi gibi. “Mahalle baskısı” yerine, bunların sorgulanması gerekir. Geleneksel aile değerlerimizden iyice uzaklaşan veya uzaklaştırılan ve yine sosyal kontrolün, sahiplenmenin ve aidiyet duygulanın giderek zayıfladığı mahalle kültürünün nelere mal olduğunun iyi hesaplanıp saygı değer okur yazarlarımız (!) tarafından köşelerinde milletimize anlatılsa çok daha iyi olur kanısındayım.

Ben nostalji yapmak istemiyorum, ama geriye bakıyorum “gittiğimiz yolda en doğruyu mu yapıyoruz diye sormamız gerekir” diye düşünüyorum dostlarım. Sosyal mühendislerimizin nerede hata yaptıklarını iyi düşünse yerinde olur diyorum.

Mahalle baskısını değil de, değerleriyle kaybettiğimiz mahalleyi yeniden nasıl oluşturabiliriz bunu tartışalım hep birlikte.

Hiç yorum yok: